9 Haziran 2012 Cumartesi

# 249 prinkipo

herhalde aramızdaki 8,5 yaş farkı sebebiyle, neredeyse büyütmüş sayılacağım klasik cümleler ile "üzerinde çok emeği vardır" dedikleri kız kardeşim ben ne kadar kabul etmek istemesem de 17sini bitirmiş de 18inden gün alıyormuş. o 18 ben de 27den gün almak üzereyken, biz aslında hiç büyümüyoruz. aralarında çokça yaş farkı olan kız kardeşlerin, biraz daha uzun süre çocuk kalabildiklerini düşünüyorum. ve her bir araya geldiklerinde ikisinin de daha da çocuklaştıklarını.

bizim kidosan an.kırolardan kalktı da geldi, lise 3 bitti seneye sınav derdi dershane koşturmacası derken biraz soluklansın diye yanıma geldi, ona olası en şahane haftasonunu yaşatmak istedim ve çılgın koşturmaca cumartesi sabahından başladı. *cuma akşamki ağır kalp krizi riskli, heyecan fırtınası adını feriha koydum gecesini saymıyorum.

cumartesi sabahı kadıköye attık kendimizi, niyetimiz büyük ada, nam-ı diğer prinkipoya gitmekti. vapuru ön sıralarda beklerken, arkamıza döndüğümüzde uzunca bir sıra ilişti gözümüzü, ya vapura sığamazsak esprileri yaparken, adalar vapurunun dolu geleceğinden bihaberdik. hali hazırda tıklım tıkış olan vapura bindiğimizde, vapurun bütün adalara uğrayacağını da bilmiyorduk haliyle. ayakta,okulu yeni tatil olmuş ergenlerin arasında, kadıköy'ün meşhur balıkçısı dicle'nin sezon açılışı sebebiyle adaya götürdüğü tazecik balıkların yanıbaşında 1 saatlik yolculuk ile ilk ada olan kınalıadaya vardık, insanların bir kısmını orada, diğerlerini burgazada ve heybeliada'da bıraktıktan sonra soluğu karınc yuvasını andıran bir insan selinin arasında büyükada'da aldık.

ilk hedefimiz tam bir ada klasiği olan faytondu. milyon tane faytonun ve 8 metre uzunluğundaki bir sıranın sonunda güneşin altında bekleyip, arap turistlerin arasında çiçekli ve leopar desenli şapkalarımız içinde göze batmamaya (!) çalıştık. sıra bize geldiğinde, lunaparka yani aya yorgi kilisesine çıkacağımızı söyledik ve atlar yola koyuldu. yürüyen, bisiklete binen insanların arasında hızlıca geçip, yukarı vardık. tam bir şenlik alanı edasıyla, atların, adaya özgü çiçek taçlarının arasından geçip, kilisenin yokuşunu tırmanmaya başladık.

hristiyan inancına göre, 23 nisan veya 24 eylülde, aya yorgi yolunu çıplak ayak çıkanlar, yarı hacı sayılırlarmış, tam hacı sayılabilmeleri için ise, efes yolunu yürümeleri gerekirmiş.

biz bu yokuşu yavaş yavaş çıkarken, her defasında ardımızda kalan manzaraya sonsuz bir şaşkınlıkla bakıp, bu tırmanışın zorlu olduğunu fark eden diğer kader ortaklarımızla sohbet edip gülüştük. yukarı çıkıp kiliseye girmek istediğimizde, şortla giremeyeceğim uyarısını aldım, gezdiğim bunca kilisede bir kere bile böylesine bir uyarı duymamışken, neden diye sormak aklıma gelmeden kapıdaki yüz kat bol siyah pantalonlardan birini geçirip, kiliseye daldım. dilek kutusuna da dileklerimizi bıraktıktan sonra, adanın iki tepesinden birinde bulunan restorana gittik, beklenmedik güzellikle bir köfte ve patlıcan kızartmayı mideye indirdikten sonra, evrenden torpilli olduğumu gösterircesine adaya gelirken aklıma olan bir arkadaşım ve sevgilisini gördüm ve ada gezimizin seyri birazcık olsun değişti.

devamı diğer yazıya..