23 Temmuz 2012 Pazartesi

#252

bazen başladığım her işi yarım bırakıp kaçasım geliyor, bir ilişkiyi değil belki ama bi' anda hiçkimsesiz kalmak istiyorum, sonra da kocaman kalabalıkların içinde. küçücük bir an bile olsa, avazım çıktığı kadar çığlık atmak sonrasında da hiçbir şey olmamış gibi hayatıma geri dönüp kaldığım yerden devam edesim geliyor. özellikle işyerinde, çok bunaldığım anlardan birinde, unutulacağından emin olup sayıp sövmek istiyorum. iş hayatı beklediğimden de stresli çıktı, sanırım ofis stresi üzerine bir eğitim açmaları gerek, kendi kendimi terbiye edebilecek gibi durmuyorum pek.

annem hep zor olduğumu söylerdi, seni alan yandı derdi bense kendimi dünyanın en anlayışlı insanı sanırdım. bencil olduğumu, huysuz ve hırçın olduğumu sonsuz gergin ve titiz olduğumu ancak istanbula taşındıktan sonra öğrenebildim. kendimi çoook geniş arkadaş çevresinde sanırken, aslında hep aynı çekirdek kadronun içinde olduğumu fark ettim. ben 10 kişilik arkadaş gruplarının değil de, birebir ilişkilerin insanıydım sanki, tektekçiydim bir nevi. sahip olduklarının kıymetini de pek sonra anlıyor zaten insan, o zaman da o teklere doyasıya sahip çıkmak istiyor.

belki de o yüzden sana hiç gel demeden, sırf bi mesajında çok kötüyüm diyen 500 km ötedeki hatun kişinin yanına atlayıp gitme isteği, belki de o iyi olursa, kendini de iyileşirmiş gibi hissetme ihtimali o yüzden..  keşke tüm sevdiklerimiz hep yanımızda olsa, hepsi iyi anlaşsa ve hep bir arada olsak, hani dertlerimiz olsa da, bir aradayken sıfırlansa.

işte bu yüzden büyük sofraları sevişimiz. hepsi onlarla güzel olduğu için. büyük sofralarda kalkan kadehlerimize bu yazı.


5 Temmuz 2012 Perşembe

# 251

muhteşem geçen bi tatilin ardından, aynı hafta içinde gizemli bir şekilde iki yüz lira kaybettim. olası belaları başımın gözümün sadakası olsun diyerek defettiğimi düşünüyorum. bazı yanlarım bu dini, ve bağnaz hareketleri yadırgarken kendimi de aynı cümleleri kurarken buluyorum, bazı bazı kendimden korkuyorum.

iş hayatımda biten ikinci yılımı takiben, terfimi beklediğimi söyleyebilirim. insanlar atak, insanlar hızlı bense hakediyorsam zaten benim olur diye bekliyorum. hangimiz haklıyız, hangimiz kazanırız bilmiyorum, ama herkesin profesyonel iş hayatı birbirinden farklı.

sevgili ile bir hobimiz olsun dedik, birlikte pişirdiğimiz yemekler, izlediğimiz filmler dışında bir şey olsun diye düşündük, hoş o henüz taşınamadı ank.ıroadan buraya ama, tenis iyi gibi geldi. yakınlarda bir yerde özel ders veriyorlar, yaz boyunca akşamüstleri ders alabiliriz aslında, hem de ikimiz için de şahane bir hobi olur, birlikte maçlar yaparız vs. aramızdaki 500 küsur km engel olmaz ise, ilk planımız bu. bana kalsa, sadece seyahat edebiliriz, sonsuza kadar. istanbula hala bilmediğimiz tonla yer var, minik turlara katılıp ufak ufak civar yerlere de gidebiliriz.

onun buraya taşınmasından sonra gideceklerimiz arasında, polonezköy var, riva & şile & ağva var, edirne var kalmalı, sonra amasra var, artvin var görmekten öldüğümüz, dubaimiz var, bir beyrutumuz.. unutmadan bir de kapadokyamız.

bazen diğer çiftlerin hayatını ve ilişkilerinde neler yaptıklarını çok merak ediyorum..

# 250

geçen hafta içindeyiz, günlerden perşembe. bizler için tatil sezonu açılmış, sevgili ile soluğu tanıştığımız yerde, çeşmede almak üzere yola çıkıyoruz. 6 aylık bir askerlikten sonra, iş arayışlarına bir mola verip, mini tatilimize kaçıyoruz. 14 sene öncede çeşmede tanışmış, 3 sene önce çeşmede birlikte olmaya başlamıştık ve yine yolumuz çeşmeye düştü. bu sefer kadromuz kalabalıktı, diğer çiftler ile birlikte olacaktık.

perşembe günü soluğu izmirde aldık, pegasus fanı ben, ilk ihanetimi gerçekleştirip thynin sabiha gökçene koyduğu uçuşlar ile izmire vardım. kıyaslaması zor, hatta thynin türkiye uçuşlarının pegasustan çok da farkı olmadığını söylemek gerek, açık ara fark yurt dışı uçuşlarında mevzu bahis oluyor.

tatilin ilk durağı alaçatı, cumbalı konakta kahvaltı. hayatımda hiç bu kadar güzel portakal ve limon reçeli yediğimi bilmiyorum. misler gibi kokan reçeller, ç demeden gelen çaylar ve tazezcik domates salatalıklarıyla, alaçatı kahvaltılarının neden meşhur olduğunu anlamak zor olmadı. ayaklarımızı çimlere uzun uzun bastıktan sonra, birazcık da deniz suyuna dokunmak maksatlı, rotamızı paşalimanına çevirdik. kadim blog arkadaşım pa.patya 'dan öğrendiğim bir yerde denize girdik, yarı amerikalı yarı meksikalı ufak arkadaşımızla tavla oynadık, tatile geldiğimizde inanamaz halde coşkuyla dolup taştık.

otele geldiğimize ise, geçen seneki resepsiyonist arkadaşın bizi hatırlaması, ve bizi gördüğüne sevinmesi ayrı bir keyif yarattı. aynı yere bir yıl aradan sonra ikinci kez giderken hatırlanmak, bizim nice seneler oraya gitmemize sebep olabilir. günün yorgunluğunu da hesaba katarak, tatilin dinlenme amacına uygun bir şekilde erkenden sızıp kaldık.

ikinci günkü maceramız fun beach oldu, çiftlikköyün gözbebeği kum beachte tam anlamıyla huzur hakimdi. sabah 10da gittiğimiz plajda ilk olmak, sonsuz boş şezlonglar içinde yer seçememek ise, ayrı bir lükstü. buz gibi suda iceberge tırmanma çabamız, su üstünde wipe out ' u aratmayacak moon walk denemelerimiz ise görülmeye değerdi. cuma akşam babylondaki zaz konserine gittik. babylon alaçatı güzeldi, aya yorgiye taşınınca hizmet kalitesini de alaçatıda bırakıp geldiğini söylemek mümkün. ara ki garson bulasın, ara ki düzgün hizmet alıp, içtiğinden hoşlanasın. sanki zaz konseri yetmezmiş gibi, cumartesi sabah da beach tercihimiz babylondan yana oldu. tüm tatil boyunca pınar altuğ ve yağmurla birlikte aynı yerlerde dip dibe olduk, çocuklarının dünyalar tatlısı ve güzel olduğunu söylemeye gerek yok sanırım *sarışın her çocuğu güzel sanmak kötü hizmet kavgasını da geride bırakıp, happy hour long island ve mojitoları yudumladıktan sonra, kıpkırmızı olmuş tenlerimizin bronza dönüşüne tanıklık ettik.


pazar günü en güzel günümüzdü diyebilirim, kafe pi'ye gidip, papa.tya ile vakit geçirmek iyi geldi.  biraz onun hayatında, biraz da bizimkinden bahsettik, kendimizce akıl verdik, arayı kapattık. eski anıları pekiştirdik, bol bol yüzdük, barmenin su tabancasıyla üstümüze saldırmasına aldırış etmedik ve çok mutlu olduk, pek mutlu.  o kadar mutlu ki akşamı alaçatıdaki nar da noktaladık. nar muhteşem bir yer, A46'nın sokağında yer alıyor, iki sene önce gittiğimden beri gram değişmemiş, hala müzikleri şahane, hala bahçesinde mum ışığı ve sönük sokak ışığı hakim. hala babanne koltuğu gibi berjerleri ile antik havasını koruyor ve muhteşem bir armutlu kokteyleri var. azcık vodka, biraz limonata armut ve cin derken tatlı tatlı çarpılıyoruz.

hiç dönmesek, çeşmede kalsak, küçük dünyam daha da küçülse olmaz mıydı?

eskiden dünyamın çok kalabalık olmasını isterdim, eh çöpleri toplamaya merakım vardı diyelim. şimdi birkaç tane olsun, benim olsun, benle olsun istiyorum.

bu tatilde anladık ki biz, cümbur cemaat büyümüşüz, öyle tüketmişlikten değil de, yaşlanmışlıktan sanki..



bekle bizi çeşme, yine geliyoruz...