24 Şubat 2011 Perşembe

#157

söylenmekle aram muhteşem iyi, hatta hayatta daha iyi ne yaptığımı bile sorgulatıyor bana arasıra. çevremdekilerin çoğu" bırbır" "dırdır" diyor, sevdiğim adamsa karşıma geçip "bıkbıkını sevdiğim kadınsın" diyor. bi insanın hayatını anlamlı kılmak için tek başına olmak yetmiyor, illa ki biri olacak o günü güzel kılmak için.

tabii işi sık sık insanlarla  konuşmak olan birisi için, durum iç açıcı değil. kocaman firmalarla konuşmak görüşmek onlardan piyasayı dinlemek, işlerini yapınca aferin almak iyi de.. işin bir de öteki tarafı var. ne kadar eğitimli olurlarsa olsunlar, ne kadar büyük ünvanlar taşırlarsa taşısınlar, bazı insanlar üstlerinden "ucuzluğu" atamıyor işte. gel de bunlara takılma..

insanları çok umursayan biri olmadım, belki de böyle yaparken bile fazla umursar haldeydim bilemiyorum ama belli bir yaşa kadar gelmişken, insanlar bir şekilde terbiye olmuştur diye düşünüyorum. olmadığını görünce de hayal kırıklığı yaşıyorum. bildiğin kendim için hayatı komplike hale getiriyorum. hiçbir şeyden hiçbir kimseden beklentim olmasaydı, pürüzsüz bir hayatta olabilirdim. 

hergün "hayatta en sinir olduğum" şeyler listesi yapıyorum. listem sürekli  değişiyor, bir gün aptal yerine konmak diyorum, başka gün abartan insanlar, öteki gün kendini beğenmişler, iftiracılar vs vs derken aslında hepsinin başka insanların tavırlarıyla alakalı olduğunu görüp kendime "hani umursamıyordun insanları" diyorum, yine kendimle kalıyorum.

sanki elalemin terbiyesi bana kalmış gibi.

ev hayatı hala pek keyifli.. tadını çıkarmak, evim demek, sabahına sevgiliyi yanıbaşında bulmak öyle güzel ki.. birlikte bir şeyler yapmak, kapıyı ona açmak, onun arkasından kapatmak, tavla oynamak, ona çay demlemek, sabah kahvaltısında ekmeğine bal kaymak sürmek, pazara gitmek her şey ama her şey.

gözlerimi kapadığımda hiçkimseyi değil, birtek onu görüyorum, sevdiğim adamı, iki sene geçmiş ben artık genel müdürlükte çalışmışım, uluslararası platforma geçmişim, yurtdışı görevimi bekliyorum, o da benimle birlikte dünyayı dolaşmaya hazırlanıyor. deneyim işte, bir yerde durulmayı bekliyoruz ama en güzeli sadece ikimiz olmayı..

çünkü bir şekilde herkes, kendi hayatına yön veriyor. bir çiftsen, çiftler grubuna dahil oluyor, onlarla anlaşıyorsun sanki o ilişkiyi iki kişilik değil de daha fazla kişilik yaşıyorsun, teksen.. teksen zaten sürekli tek insanlarla takılıyorsun çünkü çiftler mide bulandırıcı geliyor.

devinimi tuhaf bu işlerin, yine de gözlerimi kapıyorum ve yurtdışında.. onun elinden tutmuş sokakları arşınlıyorum.

seviyorum..

20 Şubat 2011 Pazar

#156

yoğun bir hafta geçiveriyor, sevgili uzakta, sevgililer gününde ilk kez bir sevgilim var ve ayrıyız. pazartesi son buluyor, onsuz günler geçmek bilmiyor, telefon konuşmaları hasretle devam ediyor derken cumartesi sabahı kahvaltıya birkaç misafir ağırlayıp, hemen ardından sevgiliye kavuşuyorum. 

b. ile oturuyoruz evde, derken kapı çalıyor,"sevgilim geldiii" nidaları içinde kapıya koşuyorum, boyu uzun sevdiğim adamın, atlıyorum kucağına. elindeki valizi bırakıp sıkıca sarılıyor bana, derin bir nefes alıyor, özlemle kokluyor saçlarımı, gözlerim dolu dolu, koala gibi yapışıyorum ona, o nereye adım atıyorsa ben de onunla gidiyorum. öpmelere kıyamıyorum, sevmelere doyamıyorum. derken b.nin sevgilisi de geliyor, yine muhteşem dörtlü tamamlandı diyerek ev içi oyalanmaları yapıyoruz. minik bir alışveriş ve evde sevgilimin spesiyali "fırında çipura" yiyoruz. o misler gibi hazırlıyor, ben salatayı yapıyorum bir yandan, o beni öpüyor, arkamdan sarılıyor. elim ayağıma dolanıyor o dokununca, sanki her şey hep ilkmiş gibi.

sofranın fotoğrafları ekte, ne diyebilirim ki.. seviyorum!




14 Şubat 2011 Pazartesi

#155

neden bütün cep telefonu reklamlarında ve operatör reklamlarında sanki telefonların tek işi feysbuka girrmek veya twitterda takılmak olarak gösteriyorlar ki.. sanki başka hiçbir halta yaramaz gibiler.

#154

ya üniversite hazırlık ya da birinci sınıftaydım televizyon izlemeyi bıraktığımda. aslında bilinçli bir tercih de değildi, sadece bir şeylere bağlanmaktan rahatsız olan bünyem, televizyona da sadık kalamamıştı. arada bir kelime oyunları, azcıcık sardığım bir canlı para ve sonrasında yine kopuş. aslında insan kendini bu aptal kutusundan mahrum bırakınca, ister istemez birkaç ortamda fransız kalıyor sohbete.

nitekim eve taşındığımızdan beri sevgili ev arkadaşım b. bana dizi izletiyor nerdeyse hergüne bir dizi bulduk diyebilirim. pazartesi günleri kesinlikle ve kesinlikle küçük sırlar günümüz. gossip girl çakması diziyi mtlik eğitim dönemimizden beri izliyoruz, şimdi kendi evimizde büyük bir keyifle izliyoruz birlikte. salı günleri öyle bir geçer zaman ki çarşamba hürremle muhteşem yüzyıl perşembe günleri fatmagül ve onun ha tutuştu ha tutuşacak aşk hikayesi ile cuma günleri sevgililerle birlikte feriha.







bugün b. evde yok ama ben programımıza ihanet etmeden, ankaradaki sevgilimi özler halde küçük sırlar izliyorum. tek başıma bir yemek, ve kocaman koltukta tek başıma dizi izlemece. işin ilginci öyle çok seviyorum ki bu diziyi. uzak belki belki de aptalca ama se-vi-yo-rum. tüm iticiliklerine rağmen de aslında en iyi çiftin arzu ve ali olduğunu söyler, odamı toplarım.

13 Şubat 2011 Pazar

#153 nerde çokluk orda bokluk diyenler halt etmiş, biz kalabalıkken pek mutluyuz

eve taşındığımızdan beri sürekli bir gelgitler var, ya hoşgeldine birileri geliyor, ya öylesine uğrayanlar ama bütün bunların içinde ağırlaması en güzel olanlar tabii ki sevgililer. biz evi iki kişi paylaşıyoruz, sevgililer gelince sayımız dörde çıkıyor. karşılıklı iki odada kalan ikişer kişi. ne bir duş kavgası oldu, ne de gürültü patırtı. hiçkimse eli boş gelmiyor, evde sürekli bir eğlenme bi kanepeye dört kişi sığışmaca hali. birileri kahvaltı hazırlarken diğerleri sofra kuruyor, biri çamaşır asıyor filan. dördümüz de ev arkadaşı olabilirmişiz pekala.

evde yaşamak, kendi evine sahip olmak insana gelecekle ilgili ipuçları veriyor pekala, ve bence kadın olarak tek başına yaşamak çok zor, erkeklerin varlığına alıştıktan sonra, yoklukları ağrımıza gidiyor. bir kere tamire inanılmaz yatkınlar, güçlüler, kafalarının farklı bir çalışma şekli var, enteresan bakış açıları getirebiliyorlar, su pompası takıp, elektrik hattı çekebiliyor, alışveriş torbalarını kolaylıkla taşıyabiliyorlar. mangal yakmak konusunda hünerlerine ise hiçbir söz diyemiyorum. özel yetenekleri da var tabii, bizi sonsuz mutlu edebiliyorlar. eskiden yalnız yaşamanın mutlu huzurlu bir şey olduğunu, "oh kafam çok rahat" modunun kıskanılası olduğunu düşünürdüm, şimdi öyle zor geliyor ki yalnızlık.. o olmasa nasıl tembel olurdum bilinmez.

şimdi herkes gitti, ev arkadaşım b. de dışarda.. kendimi blogdan kurtarıp mutfağa taşıyıp yemek pişirmeye gidiyorum, sonrasında da ikeadan aldığım renkli kutulara eşyalar yerleştirip düzen üstüne düzen kuracağım.

#152

özel günlerin hiçbirinin anlamı yoktu, ne doğumgünleri ne sevgililer günü, ne de yılbaşı. eğlenmek için hep bahaneye ihtiyaç vardı, bense zaten hep eğleniyordum. derken onu tanıdım, kendi tabiriyle "özel günü özel yapan senmişsin" askıda duran, birbirinin peşisıra geçip giden günler onda duraksadı, anlamı oldu günlerin, özel günler de sonunda anlam ifade etti böylece 25 senelik hayatımda ilk kez sevgililer günü denen meretin sevimli bir kutlaması oldu.

biz birbirimize hediye almayı çok seviyoruz, öyle büyük kocaman şeyler değil, özenle düşünülmüş içten gelerek alınmış/yapılmış şeyler.. bazen ufacık notlar, mektuplar.. hayatımda hiç aklıma gelmeyecek iki hediye aldım ona bu sene, pazartesi günü iş için şehir dışında olacağından şimdi verdim, onu yola uğurladım ve onsuz evde bilgisayarın başına geçiverdim. Ekli fotoğraftaki yastık kılıflarını aldım, romie and julie design studio'dan. o da istanbula geldiği ve kendi evine yeni taşındığı için , sevgililer günü romantizmi için ideal buldum. ilk hediye anlamlı gibi dursa da ikinci hediye birçok kişiyi şaşırttı. sevgiliye kütük aldım diyorum ilk, herkes nasıl yani diye kalıyor, sonrasında izah ediyorum şarap peynir servis kütüğü diye.. yine de gülenler oldu işyerinden, kıl müdür yardımcım "bırak odunla uğraşmayı" dedi sevgilime istinaden, ben de sakince dönüp "aramızda iş ilişkisi olmasaydı keşke, söylemek istediğim çok şey vardı" dedim, anlamadı, pişkince güldü.


birkaç ay önceydi sanırım, yazın ortalarında bir yerlerde o daha hiç taşınmamışken sadece ziyaretime gidip geldiği anlardan birinde beyoğlu midpointe gitmiştik, terası muhteşem manzaralı masalardan birine oturmuş, şaraplarımızı yudumlayıp yemek yiyorduk. yan masaya bir kütük üstünde, üzüm, çeşitli peynirler ve şarap gelince eşzamanlı iç geçirmiştik. sevmek böyle bir şey sanırm, en küçük anları bile unutamıyorsun. eve çıktığı için, ona bir servis kütüğü aldım, yanında şarap ve peynirlerle hayal etmek bile yetiyor heyecanlandırmaya.

bir de son bir süprizim daha var, bonnyfood gönderiyorum taa ankaralara. o iş için şehir dışına kaçıyor, ben de kovalıyorum. 

kendi hediyelerime gelince, henüz bilmiyorum ama yanıbaşıma gelirken getirdiği bir tavla, işyerime getirdiği bir minik orkidem var şimdilik. 

her ne olursa olsun, sevmekten pes etmemek öyle güzel ki..

iyi ki varsın sevgili, iyi ki. 

3 Şubat 2011 Perşembe

#151

sonunda oldu, kendime ait bir evim, her şeyiyle tastamam hisseden bir kalbim var. sevgiliyle barıştık, evime geldi, onsuz evin varlığını kabullenmek zordu zaten. o da istanbula taşındı düzenini burda kuruyor. benim için olması egomu okşasa da, kendi kariyeri için hareket etmiş olmasını tercih ediyorum. insan bazen büyük sorumlulukların sahibi olmak istemiyor.

salon masamın üzerinde iki orkide var, biri pembe singapur orkidesi diğeri de beyaz. iki kadın, iki adam, süprizler.

taşınma işleri çok maceralı oldu, babam her şeyin başında durup halletmesine rağmen streslendim, sabırsız yapıp beklemeye hiçbir şey için tahammül edemiyor, ikide gelmesi gereken kamyon sekizde geldi, o zaman geçene kadar beklemek sinirimi bozdu. adamlar geldiklerinde, evden uzun zaman çıkmayan bir insan kokusu sindi, duvarın bir kısmının boyasını sıyırdılar, bir lamba kırdılar, parke çizdiler, bulaşık makinesinin kenarını ezdiler. alınan ders: bir daha taşınırsan ve eşyaların kıymetliyse, nakliye firması için asla paraya kıyma!

evde ikinci haftamız doluyor nerdeyse, misafirler ağırladık. ilk misafirlerimiz bankadan mt arkadaşlarımızın iki tanesi oldu, sonra ankaradan ayrım ve naz geldi, sevgilileri misafirden saymıyorum ama onlarla da bir haftasonu geçirdik, haftaiçi birgün kuzen sevgilisi ve s. geldi, gecenin körüne kadar king oynadık, pizzalar söylendi biralar devrildi, sonra dün sonunda annem geldi ankaradan. evi çok beğenmiş, işyerindeydim arayıp "taşındığını biliyordum, ama gerçekten bir ev burası" dediğinde, gözlerinin dolduğunu hissettim.

akşam televizyon izlemeyen bünyem sonunda pes etti, ev arkadaşım bütün dizileri çılgınca takip ettiğinden akşamları yemek pişirip, dedikodumuzu yapıp tv karşısına kuruluyoruz, o bana dizileri anlatıyor, birlikte yorumlar yapa yapa izliyoruz.ben hiçbir şeyi tek yapmaktan hoşlanmıyorum, öyle bir sıkıntım var.

dün koltuklara kadın kadına kurulduk, annem ben b. fatmagülü izledik, "hiiii" nidaları içinde iç çektik. çay demledik, ara ara saçımı okşadı annem, gözleri doldu büyüdüğümüz için, mutfakta bişiler hazırlarken "e siz yemek yapıyorsunuz" dedi şaşkınlıkla.

neyiniz eksik dediğinde, "hiç" cevabını verebilmek öyle güzeldi ki..

eksikler arkadaşlardan sevgililerden geldi, b.'nun sevgilisi bize cattle almış, ısındıkça rengi değişiyor, en açık maviyle başlıyor, sonrasında biraz daha koyulaşarak mora oradan da kırmıya dönüyor, 100. dereceyi bulunca atıyor, biz de gece lambası tadında onu izliyoruz. sonra, bir dvd playerımız var dandik televizyonumuz için, sevgilim mudodan korsan tuzluk biberlik almış, her gelen bayılıyor, şarap kadehlerimiz, ve tavlamız da tamam, kuzenler robot almış, halamdan tostmakinesi bekliyoruz vs. artık bir okey takımımız bir de kahve fincan setimiz, kahvaltılığımız filan eksik kaldı. onları da eksikten saymıyorum. bir ikea görmesi ile her şey hallolabilir olduğu sürece korkmak yok.

ben s, kocaman çiçeklerle dolu bir salondan bildirdim

1 Şubat 2011 Salı

#150

Ne kadar çabalarsan çabala, kendi neye inandırmak istersen iste gerçek gelip de yüzüne çarpınca, her şeyin boşuna olduğunu anlıyorsun.
Kalbimi sonuna kadar açıp sevmek neden yetmiyor hiç bilmiyorum. Sevmek yetersiz geliyorsa, herkes neyin peşinde? Sahip olmanın mı..