20 Mayıs 2011 Cuma

#178

Yanım boş olsun diye dua ederken, içimde de ya yine yanımda çok şişman biri oturursa korkusu ile bekledim otobüsü.
İki sene önceydi, geliboludan ankaraya gidiyorum, tek basımayım rahat hat filan da yok yol 14 saat küsur artısı var eksisi yoktur. Bindim otobüse tek oturuyorum hayretler içinde başıma bir şey gelmesini bekliyorum derken uykuya dalmışım. İlerki duraklardan birinde biri binmiş, kocaman bi kadın iyice köşeye sıkıştırmış beni. Ben de uykumda kafamı ona doğru çevirmişim eskaza, ekşimtrak ve geniz yakan ten kokusuna uyanmıştım kadının. O günden beri çift koltuklarda oturmak istemem.
nitekim bugün de aynı korkuyu içimde taşıdım ve tabii ki başıma geldi. Yanımda bi teyze, memeleri karnına kadar, arkasına yaslandığında servis masasına değiyor, yaşlı ve ter kokusu birleşmiş teninde, bana dokunmaktan rahatsız değil, benim rahatsız olmama ihtimal bile vermiyor tabii.
Uyuyamadım, yerimi değiştirmelerini istedim boş koltuk yoktu otobüste. kötü yolculuklardan biriydi. Koridora doğru yöneldikçe gelenler çarptı, kadına yöneldikçe genzim yandı. Eğik durmaktan belimin tutulması da cabası.
4te varırız dediler saaat 5 oldu yatağa uzanıp uyumak istiyorum sadece, umarım annem de tepeme ekşiyip 7de hadi hava güzel, orman çok güzel demez, net uçarım.
Denizi olmayan bi yer için yolculuk etmek istemiyorum bir süre.

#177

Günlerden cuma, akşam saatleri haremdeyim. Adını daha önce hiç duymadığım bir firma ile yolculuk etmek üzere bekliyorum. İstikamet ılg.az, spor bol oksijen taze bahar havası sonra ankara ve tekrar istanbul. Baya seyyah oldum ben, hep çantam yanımda dolaşıyorum.
Seyahat etmeyi çok seviyorum ama aynı şehirler arasında mekik dokumak pek de sevimli gelmiyor artık. An.kıroya gidişlerimi ayda birden de azaltmaya karar verdim, hem maliyet olarak hem de zaman. Zaten önümüz yaz, tatil üstüne tatil patlayacak, e uzun bi süre gitmeye vakit olmaz umarım.
Otobüs biletimi ayırtmıştım, yarım saat önce satın almaya geldim. Kredi kartımı çıkardım ödemek için, o bizde geçmiyor yalnız dedi, ikinci kartı çıkardım hayır kart geçmiyor nakit çalışıyoruz dedi. Şok oldum, aslında internetten satışları olmadığında yeterince şüphelenmiştim ama bu da son nokta oldu. Cüzdanda var 20 lira, harem bu saatte zaten yeterince sevimsiz.. Koştum vakıfbank ortak atmsine, çektim paramı bir de 4 lira kaptırdım ortaktan çektiğim için. Ki daha bugün, ay sonuna bi hafta kaldı nakde sıkısığım diye hayıflanıyordum.. Artık annemlerden yardım istemenin zamanı çok fena geldi.
Hadi otobüs beni al al al, kafamı koyduğum gibi uyuyayım inşallah yanım boştur mesela!

18 Mayıs 2011 Çarşamba

#176

teoman yeni albüm çıkarıvermiş, hemen de koşup alıverdim. kendisini pek beğendim. kısa yazıyorum pilates öncesi ama günün olayı bambaşka!

bugün işyerinden bir arkadaşım, uygulamada olan bir yasayı yeni öğrendiğini söyledi. belki benim şuursuzluğumdur ama paylaşmadan edemedim. ulaştırma bakanlığı , otobüs şirketlerinin otobüslerde en arka koltukların kadınlara satılmasını yasaklamış. internet üzerinden veya herhangi bir şekilde bilet satın alınması yasak, birkaç internet sitesi üzerinden almayı denedim, "cinsiyetlerin çakışmamasına dikkat edin, ulaştırma bakanlığı bıkbık numaralı yasa gereği, en arka koltuklar sadece bay yolcular tarafından satın alınabilir" ikna olmadım, firmalardan birini aradım, sanki internet üzerinden alırken bir hata ile karşılaşmış gibi olayı anlattım. en arka koltukları sadece erkek yolcular satın alabiliyor dedi, kalakaldım. neden dedim, yasa gereği dedi. ne zamandır var bu yasa dedim, 5-6 aydır dedi. ilk kızdım bu kadar ilkel bir şeyin olmasına, şikayet alıyor musunuz dedim, alıyorduk ama artık duruldu. insanlar sebebini öğrenince çok ısrar etmiyorlar dedi, neymiş dedim. bazı olumsuz olaylar oluyor dedi, ne gibi dedim. kadın erkek arasında, işte otobüs karanlık özellikle gece yolculuklarında dedi.. susup kaldım teşekkür edip kapattık şok içinde. bütün gün aklıma geldikçe midem bulandı diyebilirim.

ne desek boş.

17 Mayıs 2011 Salı

#175

merhaba sevgilim,

akşam saatlerinde sana yazmaya pek alışık değilim aslında, sabah saatlerinde günüme seninle başlamayı tercih ediyorum.

şanslı masa diye bir şey izliyorum kanald'de, o kadar güldüm ki. yaşlı iki kadın çıktı, rol yapan nasıl sevimli bankacıymış, geleceğim öyle olacaksa hayır diyebileceğimi sanmıyorum bu kariyere.

bugün pilates dersine gittim, kanter içinde ikinci dersti ama hoca beni gördüğüne sevindi. sınıf deli kalabalık oluyor, keşke biraz erken gidip yer tutabilsem. yarın akşam da gitmeye niyetim var, a. yemeğe gelecek, bizle sofraya oturmuyor diye kızdık, yarın kıyamlı fasülye yiyoruz. makarna yapamadığımıza karar verdi, yarın kendisi yapacakmış. keşke sen de olsaydın bitanem, otururduk yine dördümüz, gülerdik. sen yokken evimin hiç tadı yok. uykum uyku değil, kahvaltım kahvaltı. her sabah senin hazırladığın tostlar yok..

reklam arasında atvye denk geldim, tövbeler tövbesi diye bi dizi var, müziği selami şahin, muhtacım. "beni, öldür öyle git yaşamak için senin sevgine muhtacım" diyor. gel de şimdi duygusala bağlama.

ah bu arada, bugün ekip olarak te.kno.sa'dan hediye çeki kazandık, benim payıma 300 TL düştü, kura sonucu. diğerlerine de 200,200,300. ben kendi payımdan 100 lirayı m.ur.at abiye verdim, onun durumu yok tatlı bir süpriz olur diye, kendiminkiyle de annemin teyzesine ev telefonu almaya karar verdim. kalanı için düşünüyorum henüz.

işte öyle bişiler sevdiğim, sensiz bigüne uyuyorum, sen iki saat ilerde olduğun için çoktan tatlı uykundasın.

tatlı rüyalar sana...

14 Mayıs 2011 Cumartesi

#174

spora giderim diye erkenden yatıverdiğim gece, aslında saat 1de uyudum ve sabah tabii ki spor için uyanamadım. acısını çıkarmak için, aslında akşam üzeri gitmeyi düşünüyorum. bir de yarın tabii.

bugün mt arkadaşlarımız akşam yemeğine gelecek, yemek de denmez de oturup laflamaya filan. patatesli böreğim meşhur olduğundan beri bütün reunionlara onu yapıyorum. hala tatmayan birilerinin kalmış olması şaşırtıcı geliyor.

haftalık ev alışverişimize gittik, aldıkça aldık. ev alışverişlerini çok seviyorum. tıkabasa dolmuş market arabalarını sürmek benim için ayrı bir keyif meselesi.

şimdi evdeyim, gazeteleri açıp birkaç haber karıştırdım, kahvaltımı ettim, buzdolabını ev arkadaşımın sevdiceği yerleştirdi sağolsun, blog yazıp patatesleri soymaya koşacağım. onlar haşlanınca böreğe girişip hazır edeceğim. sonra akşam için hardallı brokoli salatası yapıp odamı toplayacağım.

duvarıma yapıştırmak istediğim tonlarca farklı şehirlerden ülkelerden alınmış kartım var, onları halledip spora gideceğim. sade bir kardiyonun ardından azcık sauna ve masaj ile kendimi ödüllendirip, misafirlerin gelmesine yakın eve geleceğim sakinlik içinde.

ev oturmasına bayılırım!

12 Mayıs 2011 Perşembe

#173

spora başlayalı birkaç hafta oluyor, hayatım boyunca hiç kilo takıntılı bir insan olmadım, üstelik hep de kiloluydum . üstelik çok şişkoyum diyen 36 beden kızlardan değil, harbi irilerindendim.

lisede hıh tamam zayıflıyorumlar, üniversiteyi de kovaladı. hiçbirinde hiçbişi umrum olmadı. ama en yakın arkadaşım 10 eylülde evleneceğini duyurunca, bir de daş vücutlu sevgiliye sahip olunca hemen hazırlıklara başladım. işin de etkisi çok büyük tabii, bayıldığım iş kıyafetlerinden sırf ya olmazsa diye ayrı kalmak kanıma dokunmaya başladı. 

iki haftalık oryantasyon programının üzerine geçen hafta pilates dersine gittim, bacaklar karın kasları zorlandı ve birinci haftayı çarşamba, cuma, pazartesi şeklinde bitirdim.

dün biraz daha farklı bir derse girdim, büyük topların, lastiklerin, dambılların biraz daha ağırlık olduğu bir derse. kanter içinde kaldım, burnumdan ter damladı diyebilirim. 

hareketleri yine de zorlanmadan yapışımı 2 senelik pilates geçmişime bağlıyordum ki hoca yanımda bitiverdi. "kıdemliyiz galiba?" evet diye atlamak olmasın diye geçiştirdim, yok hocam dedim. "bu duruş, bu nefes alıp veriş öyle yeni değil, var bikaç senesi" dedi, bütün salonda gözler üstümde. bi baktım hocayı göremeyen kadın kısmısı bana bakıyor en arkada olmama rağmen. 

tabii ki derse bayıldım, bundan sonra pazartesi kardiyo, salı/perşembe toplu pilates - kanter içinde bırakan versiyon, ve çarşamba/cuma karın kaslarına yönelik pilates. cumartesi kardiyo için ideal, pazarları da havuz.

10 eylüle kadar hala istediğim gibi olmazsam, great depression bedenimde vuku bulacaktır. 


11 Mayıs 2011 Çarşamba

Ben..

... Sevdiğimiz zaman, kalbimizin bu kadar açılmamasını dilerdim.

6 Mayıs 2011 Cuma

#171

Merhaba sevgilim,
Bu sabahımdan bahsetmek istedim sana, zamanında okuyamıyorsun diye zamanında yazmıyorum ben de sanırım.
Uyandığımdan beri huzursuzdum konuşmadık diye, kendimi yedim sanırım. İşe geldim, 11e kadar ağzımı bıçak açmadı desem inanır mısın? Sonra b.yi aradım tabii, teselli etti beni azcık, yatıştım.
Yerime geldim işe verdim kendimi, herkes halimi garipsedi, izah edemeyecek kadar yorgundum. H.ye bile bulaşamadım. Keyiflendirmek için neler yapmadılar ki,. Çay karışımı getirdiler, not yazdılar hiçbiri olmadı.. Yemeğe çıkınca kendime geldim azcık, temiz havanın hikmeti. D. İle tatil programlarına baktık, fasıl planı yaptık, dodo tam zamanında yetti mesajlaştık azcık.
Öğleden sonra d beni alıp starbucksa götürdü mesai saatinde, koşuyoluna gidip bişeyler aldık, masamda bamtur, tatilsepeti, setur filan açıp senle seyşeller hayali kurdum. Beni oraya balayına kalmadan götüreceğini düşündüm, gözlerim doldu. işe verdim kendimi, toparlandım.
Akşamüstüne doğru patlamasını yaşadım sanırım, tuvalete gittim, aynaya bakarken bizi gördüm, ben dişlerimi fırçalıyorum uyku öncesi, sen odadasın. Sonra dayanamayıp geliyorsun bana bakıyorsun aynadan, sarılıyorsun. Rahat rahat dişlerimi fırçalayamıyorum ama özlüyorum o halini. Sonra ağlıyorum biraz, burnumun direği sızlıyor.
Daha yolun çok başındayız ve ben fazla duygusalım. Böyle olmayı, kendimi üzme pahasına da olsa seviyorum çünkü seni umusuyorum, sana kayıtsız kalmaktan korkuyorum. Uzaklığının beni de uzak tutmasından, yokluğunu kabul edip sensizliğe alışmaktan korkuyorum.
keşke bu yazıyı okumasam, ama ben her defasında içimdekileri kusup sana hiçbir şey yokmuş gibi davranabilsem..
Seni çok özledim kalbim.

Give me the words, that tell me nothing

Kadıköy kamil koçta servisimi bekliyorum, 19:45. Güneşin batmasına ramak kala hareket edecek olan servisi bekliyorum.

Kulağımda onun aldığı kulaklıklar, onun aldığı mp3 player. İlişki çok detaylı çok uzun bi süreç. Büyük devasa şeylerden değil de, ufak ufak detaylardan besleniyor. Öyle işliyor içine, hayatına.. Sonra her yerde sevdiğini buluyorsun.

Tuhaf şarkılara düşüyorum shuffleda. Gözümde akmak için ufacık sebep bekleyen yaşlar var. Sadece uyumak istiyorum.

Eğer yokluğunda kendimi eğleyecek şeyler bulursam ona ihanet etmiş gibi hissedeceğim, ama o yok diye bir şey yapmazsam da bunalıma sürüyeceğim kendimi. Orta yolunu bulduğum an, rahat olacak uzak kalmak.

Bugün ilk rahatsızlığımı yaşadım uzak olmasından ötürü, ondan haber alamamak vurdu beni. Çok hikayelerle bezeli bi adam değildi, anlatmazdı ama suskunluğunu severdim. Şimdi suskunluğu bile yok, ama bitecek hepsi, biliyorum sonunda uzak kalmak güzel dönecek bize. Sadece maillerini bekliyorum, bana hayatını anlatmasını, yanında hissedebilmeyi istiyorum.

10 dakikada bi sesini duymaya alıştığın adamın iki satırına hasret kalıyorsun bi günde, çok hızlı değişiyor şu hayat!

Belki de kendim ettim kendim buldum, keşke öyle sürekli yanıbaşımda olmasına alışmasaydım, o mesafeyi burdayken koysaydım..ama gideceğini bilemezdim ki.

5 Mayıs 2011 Perşembe

#169

bugün öğle yemeği dönüşünde, kuaförün önünden geçerken bir gelin fotoğrafı gördük reklam maksatlı. pek sevdiğim, bütün işimi öğrendiğim sevimli üstüm d. "bütün gelinlerin saçı toplu mu olur?" diye sordu, sonra biraz bu konu üzerine lafladık, genelde toplu olduğuna ama sıradışı gelinlerin saçlarının açık olduğuna kanaat getirip konuyu kapattık. kendisi pek evlenme fanatiği olmadığından, "umarım gelin oluncaya kadar saçım uzar" dediğinde, "oo uzamak ne kelime, rapunzele bağlarsın kesin" dedim. gülüşürken kendi aramızda, on adım ötede yürüyen müdür yardımcımızdan şahane tepki geldi "ne uzaması la, saçına ak düşer senin o zamana!"

kimlerin etrafımızda bulunacağını seçemiyoruz belki ama alınmak yerine gülmeyi seçebiliyoruz.

kendisiyle dalga geçecek kadar özgüvenli olan insanları çok seviyorum.

#168

merhaba ruhum,

muhtemelen bu yazıyı okuduğunda sabah olacak, otel odasında yarısı boş yatağında bilgisayarını kucağına alacaksın. okurken gözlerin dolacak, bugün tam konuşamadığımız için üzüleceksin ama üzülme,  hatta tam fatmagül izlerken söylemem lazım "üzülme fatmagül üzülme" -evet gülümsediğini görebiliyorum.

bugünüm iş açısından pek verimli geçti, yeni şeyler öğrendim birazcık isyan edip üzerime iş almaya niyetlendim. herkes üstümde bi' güzellik olduğunu söylüyor sen gittiğinden beri, halbuki sen gidince sensiz kalacağımı iletişim kuramayacağımızı düşündüğüm halde, pek sık konuştuğumuz için keyifliyim ben, sen orada iyi işler yaptığın için.. o kadar uzaktasın ki.. ona rağmen senle gurur duymak şaşırtıyor beni.

iş çıkışında annemin teyzesine uğradım, hani sana bahsettiğim pastane vardı ya, lokma döken, işten dönerken oraya uğradım elim boş gitmemek için, muhteşemmiş lokması. sen gel de çeşmede tam yerinde yeriz, ama paluzeden istersen, onu da alırım.

hazır çeşme demişken sevgilim, bugün papatya aradı beni. gece geliyorlarmış, ee akşam napıyoruz dedi sevimli, son havadisleri verdim senin baküye taşındığından, insan hayatının ne kadar çabuk değiştiğinden ama aslında hep doğru olanın, hayırlısının olduğundan filan bahsettik. özlemişim o hallerini. sana tembihlerde bulundu, yazın gelsin çeşmeye bekleriz dedi, olmazsa sen gel biz zaten hep burdayız dedi. tatlı bir flashback yaptım birden, geçen sene sen yoktun, ben çeşmeye gitmiştim. paparazzideydik, bi önceki sene senle her şeyin başladığı yerde sensizdim. kimseyi tanımadım ben sen daha özel diye bağırırken duman, sarılıp ağlamıştım longest island kafasında. bu senemin öyle geçmesini istemiyorum, çeşmenin tadına senle varmak istiyorum sevgilim, umarım olur.

dodocuk da mesaj atıvermiş bugün, kışın eve kapanmak yerini bahar gezmelerine yaz tatillerine bıraktı sanırım sevgilim

bu uzaklığın bize iyi geleceğini hissediyorum, seni özlemeyi bile seviyorum bilirsin, o yüzden senden ayrı kalmanın lezzetindeyim bugün. tadına varıyorum, birazcık uzaklaşıp iyice yakınlaşmanı bekliyorum.

esas hıdrellez için gül ağacı altına bıraktığım dileklerden bahsedecektim. b. ile kapının önündeki gülağacının altına dileklerimizi yazıp koyduk, almamız gerekiyor yarın sabah, sonra da suya atacağız. benim dilek listemdeki şeyler nerdeyse hep seninle ilgiliydi, küçük ve güzel şeylerdi. beni senin yanında kılacak, ilerki hayatımızı huzurla geçirmemizi sağlayacak şeyler. azcık senin işin, azcık benim işin, azcık şehirlerimiz, ev arkadaşlığı falan filan.

ah bir de, nevresimleri değiştirmeye kıyamadım, hala çok güzel sen kokuyor.

günaydın sevgilim, varlığın günümün aydınlanması için sebebim.

4 Mayıs 2011 Çarşamba

#167

tekrar merhaba sevgilim,

biraz önce skypeı kapattık, tam konuşamadık ses kesildi, ufak gerginlikler oldu. ama hallettik, birbirimize söz verdik ve her şeyi de halledeceğiz. ufak şeyler bizi yormayacak, üzemeyecek ve biz bu süreci güzelce tamamlamayı becereceğiz.

sabah uyanıp da telefonu açınca senin mailini gördüm, yanımdaymışsın gibi günaydın dediğin satırları okudum. rüyanda beni görüşünü okudum uzun uzun, sonra pıtır pıtır kalktım yatağımdan, kokunu bıraktığın odamın camlarını açamadım bi süre, sensizliği içime çektim tatlı tatlı, perdeleri ve camları açtım, bana aldığın çiçekle konuştum biraz. yeni yeni tomurcukları açtı, sanki hergün ayrı bir hale bürünüyor gibi.

güniçinde telefonuma arasıra baktım, senden bir mesaj görmemek alışkanlarımı bozdu sadece, yoksa üzülmedim hiç, işe verdim kendimi, güldüm eğlendim, seni düşündüm, hep sana anlatacak hikayeler biriktirdim.

öğlen ceviz ağacından söyledik yine, ıspanaklı makarna yedim, şaşırtıcı derecede iyiydi. arkasından işyeri dedikoduları, sohbet muhabbet. şubenin anaç annesi h. hanımla senden bahsettik. tipini beğenmiş senin, huyunu bilemezmiş ama yakıştırmış bana. zengin çocukları turizm okur, zengin mi dedi, değil ama olur dedim. gülüştük, o anda yanımdaydın ve benimle gurur duyuyordun.

del gibi yağmur yağdı bugün, sular seller hikaye. atmak bilmediğim o siyah çizmelerimi giydim yine, hani ayaklarımı boyayan.. hani senin bana kömürcü kız diye isim takmana sebep olan çizmeler. pantalonumu da içine soktum, beni görüp dalga geçen sevimli tahsildar abim, "hayırdır, ata binmeye mi gideceksin bugün?" dediğinde, gurur duyduğun hazırcevaplığım pörtledi ve "yoo, zaten işe atla geldim bugün" dedim, suratındaki donuk ifadeyi görmeliydin!

akşam da pilatese gittim, yokluğunda spora adanıp geldiğinde sana bi süpriz yapabilirim. bilirim her halimle seversin de.. daha çok sev işte, en güzelken sev. ah spor demişken, bugün morhipodan bi etek aldım network, ufak beden familyasından kendisi, bir de fabrikadan gömlek. morhipoda sezondan bir şey alırsan, bonuspuan gibi bişi kazanıyorsun, adına da hipopara demişler. ondan kazandım bugün, ne işe yaradığını henüz kurcalayamamış olsam da, bişi kazanmış olmak olgusu beni rahatlatıyor.

burda saat 11:30, sana 01:30 ve sen çoktan uyudun.

uykunda daha çok seviyorum seni.

ruhum.

3 Mayıs 2011 Salı

her şey senin için sevgilim

merhaba sevgilim,

bugün 03.05.2011

sen bugün azerbaycan'a, bakü'ye taşındın. iş için, geleceğimiz için diyerek uğurladım seni ankara'ya pazar günü. annenlerle vakit geçir, onlarla uzunca vedalaş sonra da bizim için baküye git diye uğurladım. gözyaşlarımız bitmek bilmedi, ağlama krizleri uykumuzda bile devam etti, sana sarılmak, senle olmak sana doymama sebebiyet vermedi hiç.

yine de güzel bir şekilde uğurladığımı düşünüyorum seni.

ilk başta çok ağladım gideceksin diye, seni pazar günü ankaraya gitmen için ataşehirden uğurlarken güçlüydüm, seni üzmemek için bi damla gözyaşımı göstermedim sana, ama sen zaten benim içimi biliyordun, sen gidergitmez dizlerimin üzerine çöküp b. ve a'ya sarılıp nefesim kesilene kadar ağladığımı söylesem, şaşırmazsın o yüzden. onların yanında olduğum için şanslıydım aslında, a. dönüp de "bırak gitsin, gitsin de dönüşü olsun" dediğinde, toparlandığımı, ve sen uzaktsın diye bir daha söylenmeyeceğime dair kendime söz verişimi unutamam.

baküye varınca bir mesaj göndermişsin, gözüm telefonda bekliyordum zaten, vardığını akşam bana ulaşacağını söylemişsin. ilk gün korkusuyla internetin olmaz ve uzak kalırız sanmıştım, ama sen akşam bir mail yazıp da skype'a gel deyince bütün dünyam değişti sevgilim.

seni gördüm, seninle konuştum, teknolojinin seninle anlam kazanmasına tanıklık ettim. dokunamadım sana ama iyi olduğunu gördüm, varlığından emin oldum, hikayelerini dinledim.

bakünün sandığımız kadar kötü bir yer olmamasına sevindim, refah düzeyinin sonsuz yüksek olmasına, bmwların swaroski ile kaplanmasına sevindim, bahsettiğin otellere, çeyrek fiyatlı benzine, senin hyatt oteline işine sevindim.

bana anlatacağın hikayeler için sabırsızlanıyor, ve seni tam burada bekliyorum ruhum.

hep senin

s.

1 Mayıs 2011 Pazar

#166

Altay öktem, esquire'ın son sayısında güzel bir yazı yazmış, içinden bir kısım pek hoşuma gitti, saklamak lazım dedim.
" albert camus'un tutku dediği şeyle bizim kaytan bıyıklı delikanlıların tutkusu aynı şey mi emin değilim.bizimkilerin tutkusu şu, o kadar seviyorum ki sevgiden öldürdüm! Yani sevgi kovaya dolan su gibi bir şey bizde. Musluğu kısamıyoruz o becerimiz yok. Kova dolup taşınca da etrafı su basıyor, boğuluyoruz."
Halbuki sevmek, tutku ne güzel şey!