30 Haziran 2011 Perşembe

#195

lomo maceralarımı detaylı bir şekilde anlatacağım ama öncesinde ilk denemeden bir iki idare eder kare.

en azından elosalı nusret abinin de dediği gibi * ışık var




#194



cumatesi günü uyanır uyanmaz, havuz kenarına indik, a.çık büfe kahvaltının nimetlerinden yararlanıp üzerine serin serin tavlamızı oynadık. sevgili ilk başlarda, tavla sevmez bi' adamdı, gönlümü hoş tutmak istemesinden midir nedir beni hiç kırmadı, oynamamazlık etmedi. sürekli yenile yenile sonunda dişli bir rakip oldu bana, ellerimle bir frankenstein yarattım. eskiden oyunlarımız 6-0, 5-0, 5-1 filan biterdi zorlasak, şimdi sırayla gidiyoruz, 1-1, 2-1, 2-2, 3-2 heyecanla devam ediyor oyunlar, çoğunda yeniliyorum, gülüyoruz, arada edepsizleşip kalbini kırıyorum beni yendiği için, sonra sıfırdan başlayıp tekrar oynuyoruz.

havuz başında tavla sefasını da bitirdikten sonra arabamıza atladığımız gibi soluğu aya yorginin çiçeği burnunda mekanı babylonda alıyoruz. önce girişten gazetemizi ve araba için cdmizi alıyoruz, sonrasında içeri girip bomboş mekanda yer seçiyoruz. cuma akşamı erkenden yatmanın faydası, dilediğimiz minderi seçme lüksü oluyor. denize yakın, merdivenlere uzak, restorana yakın ağaç altı bir yere kuruluyoruz. birlikte ilk tatilimiz sayılır, ikimiz de tatlı bi heyecan içindeyiz. minderlere kuruluyoruz, o bana krem sürüyor ben ona, ara ara küçük öpücüklere boğuyor beni. rüzgarda gazete okumaya çalışıyor, ben kitaba yumuluyorum, iki sayfa okuyup pes ediyorum, birlikte sudokuya gömülüyoruz. sevgili aklımı çok çok meşgul ediyor, yanımdayken bile onu düşünüyorum, şimdiyi yaşıyor geleceği hayal ediyor geçmişin anılarında turlayıp duruyorum. zihnim hep onla dolu, sudokuyu çözemiyorum. birlikte çözelim diye elimden aldığı sudokuyu kendisi de çözemeyince pes edip en iyi bildiğimiz şeye, sevmeye odaklanıyoruz.

çimler ayağımızın altında, babylonun minderleri, ayayorginin dingin denizi ama tatlı esintili rüzgarı, çilekli frozenı, sahilde dolaşan pamuk midyecisi, süt mısırcıları ve radyobabylon müzikleri. tatlı bir uyuklama haliyle birlikte tadını çıkarıyoruz. bütün günümüz babylonda geçiyor, akşam saatleri iyie gelmişken zor kalkıyoruz, sırtımızda, bacaklarımızda minik güneş alerjileri, kızarmış tenlerimizle birlikte tekrar odanın yolunu tutuyoruz.

oteldekiler sürekli gülümsüyor, tam halamın kafası "güleryüzün sermayesi tükenmez" diyerek karşılıyorlar bizi. sevildiğimizi hissettiğimiz yerde, ait hissederken zamanı durdurmak istiyoruz, gücümüz yetmiyor. hayatta başka hiçbir şey yapmasak, sadece birlikte olsak, gezsek, görsek, yesek, içsek, öpsek, sevsek, sev.işsek ve bu döngüde hep devam etsek olur gibi geliyor. arada bir okusak, izlesek, çözsek, karışsak hatta..

cumartesi akşamını tamamen uyuyarak geçiriyoruz, odaya döndüğümüzde duş alıp azcık uzanıyoruz ve uyandığımızda gece 12.. karnın aç mı diye soruyor yarım ağız, yook diyorum. çıkalım mı diyor, yanımda kal diyorum. sarılıyor sıkıca, sabaha kadar öylec uyuyoruz.. gözümüzü açtığımızda saat sabah 8. tam 12 saattir uyuyoruz.

işte tam tatil yapıyoruz!

25 Haziran 2011 Cumartesi

# 193

#192

Yazın geldiğini anlamak için ojelerin renginin değişmesi gerekiyor, pembe ojeler, cırt renkler sürülüyorsa demektir ki yaz gelmiş.
Yaz sonunda bana da geldi, istanbulun dengesiz havasından kurtuldum, izmirlere çeşmelere geldim. Önce perşembe akşamı sevgili geldi bak.üden sonra onla hasret gidermece, pembe valizimi hazırlamaca ve hoop uyku. Cuma sabah 5buçukta uyandık, kalanları topladık ölümden döndürdüğüm arsız çiçek kalançomu suladım, onunla vedalaştım ve kiralık arabamızla yola çıktık. havaalanına arabamızı bıratık, aslı börekte kahvaltımızı yaptık ve uçağımıza bindik. yolda su doku çözdüm, pegasus dergisinin memnuniyet formunu doldurup övgü dolu satırlar yazdım sonra yine bi kiralık araba ve yine yol.
Misler gibi çeşmede aldık dün soluğu, odaya geldik yerleştik yorgunluk ya uyuyupkalmışız. Uyandığımızda saat 3 olmuştu, hemen bikinileri mayoları giyip soluğu kumrucuda aldık. Senelerdir bizi tanıyan r.ıza abi, birlikte gördü bizi. Zaman nelere kadir.. Senin çocukluğunu biliyor arkadaş zamanlarınızı biliyor, karşısına çift olarak çıkıyorsun, neler değişiyor..
Kumrucudan sonra saat geç olduğu için ılıca sahile gittik. Akşama yakiaştığından bomboştu. Eşyaları atıverdiğimiz gibi denize koştuk, su sıcacıktı, huzurla sarıldık birbirimize. Sonrasında uzun saatleri geçirip odamıza döndük. Duştan çıkar çıkmaz uyuyakalmışız, tatilin ilk günü tam dinlenmeyle geçti, akşam alaçatıya gidişimizi saymazsak. Adını şu anda unuttuğum tam meydandaki kocaman bahçeli yerde yemek yedik harika bi sıcak tavuklu salatası var, sonrasında patlıcanlı köz biberli bir pide yedik üstüne de çaylarımızı içİp kalktık.
Ben bikinisizlikten şikayet ederken sevgili beni kyoya soktu, baktık denedim, iki tanesini beğendim ve sevgili alıverdi. Kasadaki kadının bizi sevimli bulması çok şımarttı bizi.. Odamızın yolunu tuttuk, yorgunluktan yattığın yeri bilemezsin ya aynen o hesap..
Bu sabahı sonra anlatırım..

22 Haziran 2011 Çarşamba

#191

04.06.10da bir sözleşme imzaladım, 07.06'da eğitime başladım, 09.08'de şubeye geldim ve bir daha hiç çıkamadım. halbuki ne demiş teoman, belki önümüz yaz, gideriz bir yerlere.

bak şimdi bir sene geçivermiş, gereken haklar 12 işgünü kadar ele geçirilmiş. e artık biz buna tatil zamanı der, pılımızı pırtımızı toplar kaçarız. pembe valiz ve içeriğini henüz bir araya getirmediğim için, renkli tatil görselleri sonra paylaşılacak olsa da şimdilik gugılın nimetlerinden birkaç kare ipucu verilebilir.






yok efendim sen bu işe, ılıca mı dersin, çeşmeye gittim, ah  alaçatıdaydım mı dersin, ay marina çok güzel olmuş, sole mare muhteşem, sortiede deli eğlendik, ya paparazziye ne demeli birlikte olmaya karar verdiğimiz yerde ikinci senemizi kutladık mı dersin, pırlanta koyu, windsurf/kitesurf mü dersin, aman efendim kır çiçekleri, değirmenler, sakızlı muhallebiler, türk kahveleri, limonatalar, mini pazarlar mı dersin yok yok bu böyle olmaz dalyanda balık yedik üstüne lokmaları götürdük mü dersin. bu tatil bol malzemeli ha sadece 4 gün orası ayrı, salı akşama nasıl deprasyona girerim belli değil. çarşambayı kendime izin eğledim, sevg.ili de hazır geliyor iken, minik hobilerimden hayvanat bahçesine gitmek istiyorum. darıca hayvanat bahçesini görmeyi uzun zamandır çok istiyordum, belki ona ters rotalar çizdirip, birlikte önce darıcaya gider sonrasında da gündüz gözü turkuazooya gideriz. 

sevgili demişken, 



19 Haziran 2011 Pazar

#190

bir önceki yazıda cihangir, savoyda soluklanmıştım, günün devamından pek bahsedemedim. dolaştığım birçok butik oldu, galata taraflarına pek inemesem de, çukurcuma tarafındakileri gezdim sahaflara girdim. istanbul keyifli, tek başına eğlenebileceği,n, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığın yerler sunuyor habire. butiklerden birinde, fransız bir kadınla konuştuk uzun uzun paslanmış fransızcam ingilizceyle birleşti, kadın da çatpat ingilizce derken anlaştık. istanbuldan bahsetti uzun uzun, iş için geldiğinden sonra kaldığında hiç buraların kıymetini bilmediğimizden... herkes istanbula kötü şeyler söylüyor dedi, suç fazlaymış, güvenli değilmiş, trafik kötüymüş.. halbuki bunlar heryerde varmış üstelik bir şehirde bu kadar fazla ulaşım şekli de yokmuş. eh dedim haklısın, türkler arabalarından pek inmedikleri için, kendilerini maruz bıraktıkları trafikten yoruluyorlar dedi, galiba genel yapımız bu dedim, önce kendimize eziyet çektirmek, alternatifi aramamak sonra da kadere isyan etmek.

cihangirden taksime çıkarken, sıraselvilerde tanıdık bir yüz gördüm, kız bana bakıyor ben ona, sonradan durduk karşılıklı sarıldık, meğersem benim lillede okurken milanoya yanına gittiğim arkadaşımın ordaki exchange arkadaşıymış. ayaküstü lafladık, işten hayattan bahsettik. çok mutlu gözüküyorsun, piyasada yoksun hiç dedi. hala çok sevdiğimi düşündüm. neden bilmem sevgilinin dünyasına kapadım kendimi. öyleyim valla, sağol diyerek çıktım işin içinden.

sonrasında meydana çıktım, metroya binmeden yürümeye karar verdim, deli kalabalık. demirörene ronaldo mu gelmiş ne, etraf balık istifi tadında insan kaynıyor, yürümenin imkanı yok. sonrasında hızlıca galatasarayın önünde kuzenle buluştuk, cezayire doğru inerkenki bir yerden küçük clementine şapkamı aldım tatil için ve soluğu tünel lokalde aldık. indirimli aldığımız kokteyller, gündüz olmasından mütevellit alkole boğulmuş şekilde geldi, amansız bir vodka ile iğrenç frozenler ve mojitolar içtik. sonrasında ver elini mano burger, yer olmadığı için dükkan burger ve teras. istanbul sonsuz bi yer.

sonrasında ev, benim evim, benim yatağım ve kuzenle uyumaca. tıpkı çocukken olduğumuz gibi..

18 Haziran 2011 Cumartesi

#189

Pek yalnızlık insanı değilim, susmanın erdeminden nasibini almamış, konuşmayı seven biriyim. İlginç hikayeleri ve dertleri dinlemeye bayılırım. susmak, yalnız olunca zorunlu olduğundan yalnızlığı da hiç sevmem. Gönül ister ki sevdiklerim hep yanımda olsun, sadece ben istersem yalnız kalayım.
Kalabalık aileler büyük arkadaş gruplarının eseri bu hal. İstanbula gelip de yalnız kalmak pek aklımda yoktu, gönüllü yalnızlığı seçeceğimi de bilemedim çünkü hiç bu kadar aşık olup, sevgilisiz hayatı keyifsiz sanacağımı düşünmemiştim.
Sevgili haftaya perşembe geliyor yüzüm şimdiden gülmeye başladı bile. Bugün onun hediye ettiği lomo diana f'i alıp, karaköydeki elose fotoğrafçısının yolunu tuttum. Lomoların piri nusret bey yokmuş, pazartesi gününe gelir dediler olur dedim.
Ordan çıktığım gibi tünele geldim, sonra soluğu beyoğlunda aldım, istiklali yürüdüm galatasarayın yanından inip butiklere baktım. Çukurcumadan sonra cihangir yokuşuna gelip, savoyda sayıklandım. Daha iyi bi milföy yediğimi bilmem. Geçen seneki doğumgünü pastam da savoydu, ne çok sevmişim meğer burayı. Birazdan tekrar asmalı taraflarına dönüp lokalde markapondan aldığımız 12,50'lik mojitolarımızı yudumlayacağız.
İstanbul güzel, sevgiliyle heryer en güzel.

#188

bütün haftanın yorgunluğu omuzlarımda, sıradan bir cuma gecesi. işten çıkıp iş arkadaşımla birlikte eve geliyoruz. b evde yok, bebeklik arkadaşının düğünün için izmirde. eve girer girmez küçük bir tur attırıyorum ona, evimizi beğeniyor. sıfırdan başlayan iki insan için, güzel olduğunu farkındayız. sonra eline bir kova tutuşturup balkonu yıkattırıyorum ona, ben de mutfakta yemek yapmaya girişiyorum. hızlıca kabakları soyuyorum, bir kısmı haşlanıyor, diğerleri wokta uydurma tarifimle pişecek. buzlukta köfteler, salata malzemeleri. iki kişi bu kadar çok yiyemez öyle değil mi? laflıyoruz uzunca, o kötü dönemlerini anlatıyor, ben eski halimi anlatıyorum. bi anda dökülüyoruz sanki, yemek bitince hemen çilekler çıkıyor masaya, yanında dinçerin işyerime getirdiği pastil çikolatalar. karşılıklı oturuyoruz yeni yıkanmış balkonumuzda, yemekleri yiyor sohbete devam ediyoruz. ara sıra telefonlar bölüyor sohbeti, sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz. işten bahsediyoruz üstü kapalı, aklımdaki kötü fikirleri savuşturuyor.

... sonra sevgilinin getirdiği, türkiyede satış y.as.aklısı ab.sinthe içiyoruz,nam-ı diğer yeşil peri. o yola gidecek, çok içmiyoruz, yarım çay bardağı shot. ekşisözlükte biri absinthe için demiş ki, "midenize giden yolu kalemle çizebilecek kıvama gelirsiniz" aynen o hesap, çay bardağı fazla geldi bize, ağzımız kulaklarımız alev aldı, neredeyse kulaklarımızdan dumanlar çıkacaktı, minik ejderhalara döndük. o ilk kez benimle metrobüse binmişti, dün de ilk  kez benimle absinthe içti. uzun süre kendimize gelemedik, sapıtmaya niyetimizin olduğu bir gün, kesinlikle daha çok içmeliyiz.

hatta 27haziran onun doğumgünü, sevgiliye siparişi verdim, perşembe gelirken bir şişe de ona getirecek, ben de böylece onun doğum gününü kutlamış olacağım. birini insan olarak sevmeki onu mutlu etmek için çabalamak çok keyifli. hayat, arkadaşlarla güzel. cuma akşamını güzelleştiren arkadaşlarla..

16 Haziran 2011 Perşembe

#187

iki çift tom shoesla başladı, pespembe bir valiz hem de dört çeker sonra pembe converselerle devam etti. lomo geldi, diana f. beymen gömlek gitti yarı keten.

hepsinden önemlisi, sevgili geldi, ben gittim.

13 Haziran 2011 Pazartesi

#186

Uykumu alamadığım sabaha günaydın diyemiyorum.

10 Haziran 2011 Cuma

#185

aslında iznim daha çok olsaydı, bir haftalığına an.karaya gidip, ailemle daha çok yemek geçirmek, arkadaşlarımın dizinin dibinde olmak isterdim. kendimle çelişip duruyorum bu aralar, sevgilinin uzaklığı bana yaramıyor. o burdayken hep onlayım, o gidince boşlupğa düşüyorum. insanlara olan inancımı kaybediyor, sevgilide kendimi buluyorum. insanların ikiyüzlü oluşu beni tedirgin ediyor, mutluluğa ortak olmak yerine sataşmalarına gelemiyorum. en çok kadınlardan rahatsızım, bir de kompleksli erkeklerden. görgüsüzlere hiç tahammülüm yok. bazen koca evrende gerçekten yalnız olduğumu hissediyorum.

birçok şey yapmak istiyor, başlayamıyorum, eskaza başlasam bile sonunu getiremiyorum. kafamda gelecekle ilgili tonla plan var, minikariyerimde birinci senem geride kalmak üzere, bense yaptığım işten memnun muyum emin değilim. master yapsam, ne üstüne olduğunu düşünene kadar zaman geçecek, bankacı kalsam sonumun nereye varacağını bilmiyorum, yurtdışı programıyla gitsem, iki senede bir ülke değiştirmeyi kaldıramam, baküye sevgilinin yanına taşınsam, iyice mi yalnız kalırım vs vs..

insanlarla ciddi alıp veremediğim bir şeyler var, sadece çok yakınlarımı özlüyorum, los angelestaki keremi, new yorktaki umutu, ank.ırodaki ayrımı, ülküyü, ömürü, duyguyu, sezeni, istanbulda olduğu halde bana uzak kalan arkadaşlarımı özlüyorum.

sanırım artık önce odamı, sonra da valizimi toplamalıyım. bu gece bir tren seyahati beni bekliyor, dizlerimi karnıma çekip koltukta yumulmak, tesbih böceği gibi ufacık kalmak ve sadece uyku dolu gözlerle paulo coelhonun kitabını okumak istiyorum.

ah bir de 23 haziranın olmasını çok istiyorum..

9 Haziran 2011 Perşembe

#184

Sıcak bastırdı, bembeyaz tenim iki senedir güneş ışığı görmediği için sabah yürümelerindeki 10 dakikadan ve öğlen yemeğine çıkarkenki maruz kalmalardan kıpkırmızı. Güneş alerjisi gibi bir şey döküyorum. Kendimi anlatmak istediğim yeni insanlar var, ilk günün merakı gibi beni dinlesin anlasınlar istiyorum.
Kıştan yeni çıktığımdan mıdır, iş dünyasından mıdır bilinmez kendimi biraz yalnız hissediyorum. Olumsuzluk fikrine azcık aralık bıraksan hemen bedenine yerleşiyor ya, her şey de aksi gitmeye başlıyor işte benim de öyle oldu. Şarj aletim bozuldu önce yine telefonsuz kaldım sayılır. İçimde bir kırgınlık mutlu olmayı beceremiyorum. Sadece yatağa kapanıp uyumak uyumak, daha da yalnız kalmak istiyorum.
yalnızlık hiç tarzım değil, tam kalabalık ailelerin kocaman arkadaş gruplarının insanıyım. Hastalığım ilgisizlik, en büyük korkum da yalnız kalmak tabii..
Midem bulanıyor, daha fazla yazabileceğimi hiç sanmıyorum..
Nokia telefonumdan gönderildi

6 Haziran 2011 Pazartesi

#183














5 Haziran 2011 Pazar

#182

sevgili ba.küde yaşıyor, bir ayı yeni geçti gidişi. onun yokluğunda beni birine emanet etse diyorum, ilişki sarıp sarmalıyor bedenimi. gittiği zamanlar çok fazla yalnız kalıyorum, belki de kendimi zorunlu yalnızlığa  mahkum ediyorum bilmiyorum.

perşembe günü o b.aküye gittiğinde, eve geldim. b. ile fatmag.ül izledik keyifle. kerimin o kaba hatlarına rağmen iç gıcıklayıcı yakışıklılığına karşı koyamıyoruz tabii. dizi bitti, odaya girdim çıktım onun olmadığı bi yere yatak odası diyemedim, salonda uyumaya kalktım olmadı, geç saate kadar oturdum. sonrasında cuma sabahı 9 işbaşı iken 9a 20 kala uyanıp, işe sadece 7 dakika geç kalarak bir rekora imza attım kendimce.


cuma akşamı evde yalnızdım, odamı toplamaktı niyetim. ankaradan getirdiğim eşyalar vardı, annemin fazla diye gönderdiği ama evde de tutamadığı şeyler, eski günlükler mektuplar vs vs.. önce bişeyler atıştırdım sonra kağıtların arasında kayboldum, tonlarca mektup günlüklerden koparılmış sayfalar. hep mutsuz satırlar, çok sevmeler kendimi anlama çabaları, nafile. arkadaşların yazdığı küçük notlar, en çok ayrımın yazıları. göz dolduran, beni hep çok sevip sayacağını anlatan satırlar. sevgilinin ba.küden getirdiği kırmızı şarabı açtım, djarum çıktı mektupların arasından, tepe lambamı kapadım loş bir ışıkta, azcık mumlar yakıp eski fotoğraflara mektuplara gömüldüm. evde yalnızım demiştim ya, yanılmışım eski benle birlikte oturuyorduk. şişeyi yarıladım, teomanın aşk ve gurur albümü kaç kere başa sardı bilmiyorum.

ben biraz kendimle kaldım..

gün içinde milyonlarca cümle kuruyorum, hepsinde ya öznesin ya nesne ya da tümlecim yakında yüklemim olacaksın

her defasında başka bir konu düşünerek geçiyorum bilgisayarın başına, sonra aklıma düşüyorsun da senden başka bir şeyden bahsedemez oluyorum. ilhamım, konumsun. her cümlemin başı sonusun, bi şekilde hep yanımdasın.

ilk kez yaşıyorum bi ilişkiyi, tonlarca küçük şey bitti gitti. çok yollardan geçtik ve ikinci seneyi devirmek üzereyken olduğumuz yere nasıl geldiğimize bakıyorum. herkesin hikayesinde anlatacak tonla şey vardır, detaylar anılar süprizler, belki de kimse bahsetmiyordur bilmiyorum ama sen benim ailem oldun sevgilim.


bütün o yazılıp kro bulduğum cümleler, yok seni görmek için uyuyorum çünkü rüyamdasınlar gerçek oldu, yanımda yoksun boğazımdan geçmiyor, uzaksın gözüme uyku girmiyor cümleleri gerçekmiş be sevgilim. cidden de öyle oluyormuş. galiba insan kendine hep bir sebep arıyor, yaşamak hayata daha da iyi tutunmak için sen de benim sebebim oldun. insanlar ne derse desin, senin beni anladığını ve  sevdiğini bilmek kendimi güvende hissettiriyor.

başka bir konuya geçmek için ayrı blog yazacağım.

bu yazı minik bir sevgi kusmasıydı.

3 Haziran 2011 Cuma

gittiğini diş fırçandan anlıyorum..

baharın gelişini ispat etmek istercesine yatak odama taşıdığım beyaz, üstü çiçeklerle kaplı nevresim takımını serdiğim yatağımda sırtımı yatak başına dayamış, tek bir yastık arkamda hafif eğilmiş, ellerimi karnımda kavuşturmuş bekliyorum. son zamanlarda olanların hangisinden bahsetsem diye seçmeye çalışıyorum, en kıymetlisi sevgilinin diş fırçası gibi geliyor nedense. o yokken toz olmasın diye kaldırdığımız, gelir gelmez bizimkilerin yanına koyduğumuz diş fırçası. 

sevgilimi dün bak.ü'ye uğurladım, bu sefer sakindim ne boğulduğum gözyaşları ne de kendimi ilan ettiğim bir "drama queen"lik sendromu vardı. olanları kabullenmiş, yine bana döneceğinden emin bir halde uğurladım sevgilimi. sabahın köründe arabaya valizlerini taşımasını izledim uyku sersemi, sonrasında benitekrar uyandırmasını ve erkenden evden çıkışını. bi anda odamdaki kocaman valiz kayboldu, sonra dolaptan gömlekler, takım elbise, prizdeki şarj aletleri, mutfaktaki üçüncü bardak ve salondaki notlar. banyodan saç fırçası gitti, ona çıkardığım havlu.. her şeyi kademe kademe kayboldu, birtek diş fırçası kaldı geriye. bilerek bırakıyor, yerinin olduğu belli olsun diye, ben de gittiğini diş fırçasının yerinin değişmesinden anlıyorum.

diş fırçalarımızın aynı bardaktan çıkmasını istemeyecek kadar çok seviyorum seni. hı bi de yemeğimi paylaşacak kadar çok.  

kalbim, seninle büyüdü. 

2 Haziran 2011 Perşembe

#179

merhaba sevgilim,

sanki bu sabah günaydınımı yanında yaşamamışım gibi uzaksın bana.

kaç zamandır yazacaktım süprizini, ama fırsat bulamadım hiç.

geçen hafta salı günü, 24 mayıs, doğum gününden tam iki gün sonra, uzaksın, seni çok özlüyorum. azercell telefonun kapalı, habire whatsappten yazıyorsun bana. kargo gelecek diye günlerdir beni kandırışın devam ediyor, salı günü kargom gelecek sakın kaçırmayın diye güvenlik görevlisinin beynini yıkıyorum. gelmiyor kargo bir türlü, sana soruyorum cevap vermiyorsun, işler yoğun diye geçiştiriyorsun. ben de kendimi oyalamak için işe veriyorum kafamı. derken sigara molasına çıkıyoruz d. ile. kargomun gelmeyişinden dert yanıyorum, birden içimde kocaman bi sıcaklık, anlatılamaz bir his diyorum ki ona dönüp "o süpriz yapmış mesela, kargoyu kendi getiriyormuş." cümleme devam edemeden doluyor gözlerim, dokunsa d. bana, hıçkırıklara boğulup ağlayacağım. gözyaşları sel.. anlıyor halimden, dokunmuyor bana. önce bu hayale inandırıyorum kendimi, sonra vazgeçiyorum whatsappten yazdığın için, sonra azercellin kapalı diye tekrar inanıyorum aynı hayale ve böylesi bir kısır döngünün içinde akşamı ediyorum.

çıkmamıza bir saat kala telefon geliyor alt kattan, diyor ki güvenlik "s. bir kargon var aşağı gelir misin?" kargonun gelmiş olmasına sevinemiyorum bile, hayıflanarak aşağı iniyorum, senin gelişini hayal ederken kargocuyu görmeyi hiç istemiyor canım. bakıyorum kimse yok, merdivenin altında seni görüyorum, yol yorgunusun öyle belli ki... elinde kocaman bi çiçek, yanında da g.uyl.ian çikolata kutusu, atılıveriyorum kucağına, dünya dursa umrum değil, benim dünyam yeni başladı ya dönmeye.
hemen hıçkırıklara kapılıyorum tabii, göğsüne kapanıyorum, yokum ben sanki, görmüyor gözlerim, soluğumu teninden alıyorum.. birden bir alkış kopuyor, insanlar bizi alkışlıyor, ayaklarımı yere basıyorum sonunda. içim rahatlıyor beni hayal kırıklığına uğratmadığın için. hemen d.'ye sesleniyorum, yok artık diye kalıveriyor olduğu yerde, kalbimin temizliği, içime doğuşu tedirgin ediyor onu.

hemen üst kata alıyoruz seni, inanamıyorum geldiğine, arada bir dokunup gerçekliğinden emin oluyorum. getirdiğin çikolatayı şubeye dağıtıyoruz, yokluğunda açığımı kollayıp saldıran herkes birkaç adım geri atıyor. mutluyum, güvendeyim sen varken.

bu heyecanı uzun süre atamıyorum üzerimden. akşam eve geliyoruz, bize getirdiklerine bakıyoruz, önce kırmızı şarap, derken çeşit çeşit çikolatalar açıyoruz, bir şişe a.bse.nt ve devam ediyor. hediyelere bayılırım ve sen bunu çok iyi biliyorsun!

kalan günlerimizi ve türlü süprizlerimizi de yazacağım sevgilim, ama azcık doymam lazım her bi hikayeye.

seni sevmek büyük bir soru işareti sevgilim, ne kadar uzağa gidersen git, yanımdan hiç ayrılmayışını açıklayamıyorum çünkü.