5 Temmuz 2012 Perşembe

# 250

geçen hafta içindeyiz, günlerden perşembe. bizler için tatil sezonu açılmış, sevgili ile soluğu tanıştığımız yerde, çeşmede almak üzere yola çıkıyoruz. 6 aylık bir askerlikten sonra, iş arayışlarına bir mola verip, mini tatilimize kaçıyoruz. 14 sene öncede çeşmede tanışmış, 3 sene önce çeşmede birlikte olmaya başlamıştık ve yine yolumuz çeşmeye düştü. bu sefer kadromuz kalabalıktı, diğer çiftler ile birlikte olacaktık.

perşembe günü soluğu izmirde aldık, pegasus fanı ben, ilk ihanetimi gerçekleştirip thynin sabiha gökçene koyduğu uçuşlar ile izmire vardım. kıyaslaması zor, hatta thynin türkiye uçuşlarının pegasustan çok da farkı olmadığını söylemek gerek, açık ara fark yurt dışı uçuşlarında mevzu bahis oluyor.

tatilin ilk durağı alaçatı, cumbalı konakta kahvaltı. hayatımda hiç bu kadar güzel portakal ve limon reçeli yediğimi bilmiyorum. misler gibi kokan reçeller, ç demeden gelen çaylar ve tazezcik domates salatalıklarıyla, alaçatı kahvaltılarının neden meşhur olduğunu anlamak zor olmadı. ayaklarımızı çimlere uzun uzun bastıktan sonra, birazcık da deniz suyuna dokunmak maksatlı, rotamızı paşalimanına çevirdik. kadim blog arkadaşım pa.patya 'dan öğrendiğim bir yerde denize girdik, yarı amerikalı yarı meksikalı ufak arkadaşımızla tavla oynadık, tatile geldiğimizde inanamaz halde coşkuyla dolup taştık.

otele geldiğimize ise, geçen seneki resepsiyonist arkadaşın bizi hatırlaması, ve bizi gördüğüne sevinmesi ayrı bir keyif yarattı. aynı yere bir yıl aradan sonra ikinci kez giderken hatırlanmak, bizim nice seneler oraya gitmemize sebep olabilir. günün yorgunluğunu da hesaba katarak, tatilin dinlenme amacına uygun bir şekilde erkenden sızıp kaldık.

ikinci günkü maceramız fun beach oldu, çiftlikköyün gözbebeği kum beachte tam anlamıyla huzur hakimdi. sabah 10da gittiğimiz plajda ilk olmak, sonsuz boş şezlonglar içinde yer seçememek ise, ayrı bir lükstü. buz gibi suda iceberge tırmanma çabamız, su üstünde wipe out ' u aratmayacak moon walk denemelerimiz ise görülmeye değerdi. cuma akşam babylondaki zaz konserine gittik. babylon alaçatı güzeldi, aya yorgiye taşınınca hizmet kalitesini de alaçatıda bırakıp geldiğini söylemek mümkün. ara ki garson bulasın, ara ki düzgün hizmet alıp, içtiğinden hoşlanasın. sanki zaz konseri yetmezmiş gibi, cumartesi sabah da beach tercihimiz babylondan yana oldu. tüm tatil boyunca pınar altuğ ve yağmurla birlikte aynı yerlerde dip dibe olduk, çocuklarının dünyalar tatlısı ve güzel olduğunu söylemeye gerek yok sanırım *sarışın her çocuğu güzel sanmak kötü hizmet kavgasını da geride bırakıp, happy hour long island ve mojitoları yudumladıktan sonra, kıpkırmızı olmuş tenlerimizin bronza dönüşüne tanıklık ettik.


pazar günü en güzel günümüzdü diyebilirim, kafe pi'ye gidip, papa.tya ile vakit geçirmek iyi geldi.  biraz onun hayatında, biraz da bizimkinden bahsettik, kendimizce akıl verdik, arayı kapattık. eski anıları pekiştirdik, bol bol yüzdük, barmenin su tabancasıyla üstümüze saldırmasına aldırış etmedik ve çok mutlu olduk, pek mutlu.  o kadar mutlu ki akşamı alaçatıdaki nar da noktaladık. nar muhteşem bir yer, A46'nın sokağında yer alıyor, iki sene önce gittiğimden beri gram değişmemiş, hala müzikleri şahane, hala bahçesinde mum ışığı ve sönük sokak ışığı hakim. hala babanne koltuğu gibi berjerleri ile antik havasını koruyor ve muhteşem bir armutlu kokteyleri var. azcık vodka, biraz limonata armut ve cin derken tatlı tatlı çarpılıyoruz.

hiç dönmesek, çeşmede kalsak, küçük dünyam daha da küçülse olmaz mıydı?

eskiden dünyamın çok kalabalık olmasını isterdim, eh çöpleri toplamaya merakım vardı diyelim. şimdi birkaç tane olsun, benim olsun, benle olsun istiyorum.

bu tatilde anladık ki biz, cümbur cemaat büyümüşüz, öyle tüketmişlikten değil de, yaşlanmışlıktan sanki..



bekle bizi çeşme, yine geliyoruz...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder