16 Ağustos 2012 Perşembe

# 254

sene 1986. ayın 15i. saat öğleden sonra dört, annem hastanede kıvranıyor, ya canını kurtaracak, ya da yeni bir can verecek. mucize, ikimiz de hayattayız. o mutlu, ben her şeyden bihaber. büyüyorum, ilkim, onlar için yeniyim. uğraşıyorlar, 9 sene boyunca yalnızken, sonra ufaklık geliyor. artık ilkoklul kitaplarında gösterilen çekirde aile tanımına giriyoruz.

tüm bu olanların üstünden dolu dolu 26 sene geçip gitmişken, ben doğum günümü süprizli bir şekilde kutluyorum. sabah uyanıp yanımda en sevdiğimi buluyorum, bana kahvaltı hazırlamasını izleyip, haftaiçine denk gelen doğum günümde işe gidiyorum. gider gitmez masamda bir poşet, büyükçe ve ağır bir poşet. içine kitaplar var, ama öyle romanlar hikayeler değil, yemek kitapları. hem tüm yöreler var, o yörelere ait hikayeler hem de bir yemek ansiklopedisi, içinde ipuçları var.

derken öğlen olmadan, koskocaman bir çiçek aranjmanı geliyor, içinde bembeyaz güller, karanfiller var, mis gibi kokuyor şube. az zaman geçiyor, bir kutu çikolata geliyor bu sefer, öyle doğum günü için değil tabii, bankam bayramımızı kutluyor. öğleden sonra, masmavi bir elbisem oluyor, işyerinde hemen giyip, onunla dolaşıyorum. tam tatile gidecekken, balıkçıya giyeceğim kıyafeti buluyorum. tatille de ilgili her şey hazır. çok şanslıyım bu hafta, pazartesi günü başvurduğum pasaportum geliyor. işe girdiğimden beri yurtdışına çıkamadım, ilk durağım neresi olacak merak ediyorum.

bu da işyeri molasında doğum günü yasemin çayı


ah bir de hediyelerin içinde atladığım tatlı mı tatlı babetlerim var, aslan sevgili sağolsun. vee esas iş doğum günü kutlamasının kendisi. sevgili başbaşa yemek yiyeceğimize inandırarak beni iş çıkışında tarabyaya götürüyor. denizin üstüne big chefs açılmış, hadi bakalım diyerek yola koyuluyoruz. yol boyunca ona akşam başka kimse var mı diyip duruyorum, zorlanıyor sorularım yüzünden ama hiç renk de vermiyor. big chefse giriyoruz, adamın kaç kişi demesiyle zavallı sevgilim durumu hala kurtarma derdinde "rezervasyonumuz vardı" diyor, isim diye soruyor adam, söylüyoruz. ah buyrun efendim 8 kişilik masaya lütfen. 8 kişi mi?! hani başbaşaydık çığlıklarım içinde, hala masada kimleri bulacağımdan bihaber yöneliyoruz masaya. bizimkiler oturmuş, blushlar açılmış, denizin de üstündeydiz hakikatan. hepsine sanki kaçıp kaybolacaklarmış gibi sarılıyorum. sohbet yine tatlı, hafif bi' esinti, müzikler de romantik. birkaç eksik var o masada biliyorum, ama onlar da yanıbaşımda, hissediyorum.

doğum gün pastama en sevdiğim sıfatımı koymuşlar, "çiçi" garson bile adımın gerçekten çiçi olduğunu düşünmüş olacak ki "iyi ki doğdunuz çiçi" demeyi eksik etmedi.

blogdan bihaber dostlarıma, tekrar kendimce teşekkür ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder