30 Ekim 2011 Pazar

#231

son üç günüm sadece tek bir şarkıyı dinleyerek ve her defasında dolu gözlerle "seni çok seviyorum" temalı mesajar göndererek geçiyor. neden bilmiyorum, bu şarkı sadece sevgili nezdinde değil, arkadaşlar nezdinde de içimi hırpalıyor. - adele, someone like you-

haftasonu ankaradaydım, dolu dolu geçen two and a half day oldu benim için. cuma günü erkencikten ataşehirden yola çıktım, bi saat otobüs bekleme süremle birlikte, 5 saatlik yolu 7,5 saate aldığımı söylesem, biraz ilkel olur sanırım. bol bol okudum, uzun zamandır aklımda olan satırların arasında akıverdim, çoğunda elimi ağzıma kapatıp "yok artık" nidalarına büründüm içten içe. kitabın bir kısmını otobüste bir kısmını dönüş yolunda uçakta, tekrar otobüste, takside okusam da bitmedi. sanki sonsuzmuş gibi, bir an evvel de bitmesini dilermişim gibi bir kitap iskender. ne tam ısındım, ne nefret ettim. ihanet altındır tadında, araya  başka kitapları serpiştirdim ama dönüp dolaşıp yine iskenderi bitiremedim, şimdi son 78 sayfa artık ne kadar sürünecek elimde, göreceğim.

ankara sanki hiç değişmiyor, soğukluğu dudaklarımı kavurup yara yapsa da insanı yormayan bir sakinliği var ankaranın. istanbulun keşmekeşinden uzak, sakin, telaşsız istanbulda hayat sanki hep bir yere yetişmeye çalışıyor gibi hızla geçiyor. cumartesi günü aile saadetinde saat 12lerde bitmek bilmeyen bir kahvaltıyı babamla üç beşlik tavla ile süsledim, sonrasınd uzun uzun muhabbet ettik gözyaşlarıyla, babam bile ağladı. bu kadar uzun zamandır, yük taşığımı ben bile gözyaşlarına boğulurken fark ettim. sonrasında tatlıya bağlayıp hikayemizi, kardeşle alışverişe/ yemeğe çıktık. aramızda sekiz yaş da olsa, sanki büyüdükçe yaş farkımız kapanıyor, artık 5-6yaşmış gibi, nice zaman sonra 3-4 gibi olacak ve sonrasında hep denkmişiz gibi olacak ama ablalık misyonumdan vazgeçebileceğimi sanmıyorum.

cumartesi akşamını yeni evli arkadaşın ev ziyaretinde geçirdik sevgiliyle, ne kadar evlenmem bana göre değil desen de, evli birinin yanına gittiğinde anlıyorsun o hayatın da güzellikleri olduğunu. bana  hala, ne kadar ertelersek, yaşayacak o kadar çok şeyimiz olur gibi geliyor. elimiz pastamızı alıp gittik, 4 + 1 evin içinde, iki kişi yaşamalarına, iki odalarının boş olmasına aldırış etmedik. tatlı tatlı sohbet ettik, anılarımızı tazeledik. istanbulda bi hayat kurmuş olsam da, aklımı orda bırakan çok insan var, insan istiyor ki sevdikleri hep yanında olsun. ü apansız sordu akşam, kalır mısın bizde dedi, adettendir yeni evlinin evinde kalınmaz ya, eşi de kal hadi dediğinde, belki de evlilikerin değiştiğini düşündüm, ama içindeki eski kafalı izin vermedi kendime, kalamadım. ü. çocuk gibi bozulup, o zaman size kahvaltıya geleyim dediğinde,  hiç hayır diyemedim.

pazar kahvaltımız, özlem dolu cümlelerle ve bol gözyaşıyla, kadınsı muhabbetlerle geçti. annemin de bu konuların içinde olması, büyümemizin kaçınılmaz yanıydı.

ben ankaradan dönmeyi istemedim bu sefer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder