13 Ağustos 2011 Cumartesi

#213

birkaç hafta öncesinde cumartesi sabahı soluğu sade kahvede aldıktan sonra, yeni açılan doubletree by hiltona gittik, otel yepyeni. hemen soluğu odamızda aldık, aynalarla dolu koridordan geçerken aynaların üzerine yapıştırdıkları bambu sticklerlarına bayıldık. oda hayalimizin ötesindeydi, kocaman bir camdan  kadıköy iskelesini gördük, koskocaman bir yatak, üzerinde 8 tane yastıkla büyükçe bir televizyonun ve dvd playerın karşısında duruyordu. hemen üstümüzü değiştirdiğimiz gibi, bikini/mayolarımız giyip terasta bulunan havuzun yolunu tuttuk. terasında 360 var, gece güzel bir istanbul manzarasında yemek yemek mümkün. havuzu ufacık, dışarıya da açık olan havuzun girişi 100 TL, olası taleplerin önünü kesmek için yapılmış. havuzun her yerini 1.59'luk bana bile boy veriyor, girişteki merdivenlerin orda jakuzi var. mojitoları aldığımız gibi, kendimizi keyiften keyfe vurduk. iyice güneşlendikten sonra akşam üstü kadıköye doğru yol aldık. baylan pastanesinin önünden geçerken, home tv'de yapılışını izlediğimiz macaron towerı gördük, sonra da çiyada aldık soluğu. o sıcaklar içinde kebap yemek çok mantıklı bir hamle olmasa da, kireçte kabak tatlısıyla meşhur bu yeri ondan saklamak istemedim.

o kalabalık menü içerisinden tek bir şeyi seçebilmek zor oldu ama sirinan kebabı yedim. 9.9 şiddetinde tavsiye edilesi bir lezzetti. odaya dönüp de yatağa uzandığımızda, dvd playerda incir reçeli vardı. hani şu sinemada bir iki hafta kalıp da, vizyondan kalktıktan sonra kıymeti bilinen filmler serisinden. birlikte filmi izledik, yer yer gözlerim doldu da çaktıramadım. filmin sonunda gözyaşları içinde sırtımı sevgiliye döndüğümde anladı, onun yanında ağlamak zayıflık gibi gelmiyor, bu duygusal hallerime gülüyor, kahkahalar atıyor sinir bozucu şekillerde, sonrasında gelip bir sarılıyor, bütün dertleri savuşturduğunu hissediyorum.

sabah kahvaltısı da çok başarılı olan otel, istanbulda kaldığımız adaları da sayarsak altıncı otel olarak kayıtlara geçti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder