22 Ağustos 2011 Pazartesi

#216

o yokken nefes alamıyormuşum gibi.

haftaiçinde, tutturduğum televizyona bakmak için iş sonrasında önce optimumdaki dartye sonra da electroworldlere gittik sırayla, alabileceğimiz en güzel televizyonu almak için tek kaldığı viaporta gittik. haftaiçi bir akşamda o kadar uzak bir alışveriş merkezinin kalabalık olmasını beklemiyordum ama olağanüstü bir kalabalık karşıladı bizi. televizyonu arabanın bagajına koyduğumuz gibi lunaparka attık kendimizi, yerde yükselip kendi etrafında dönene bir alete bindik birlikte. yüksekten korkarım ben, oralarda işim neyse. ona güvendim, sanki yanımda olursa hiç korkmazmışım gibi, halbuki gözlerimi kapadım, eline sıkıca yapıştım, şaşkınlıkla öleceğimi sanıp ona sonsuz sevgi sözcükleri sıraladım, yüksekteyken göz makyajım aktı, simsiyah bir suratla indim. erkek olsaydım, yanımda öyle bir kız varken yine de onu sever miydim kestiremiyorum..

bir sonraki haftanın hafta sonunda, onun gitmesine sayılı günler kala cumartesi sabahı soluğumuzu beylerbeyinde, deniz kenarı mekanların birinde kahvaltıda bulduk. neden her haftasonu kahvaltasında hisarın oradaki yerlerden birine gittiğimizi bilmiyorum, avrupaya geçmeden de kahvaltı edilecek yerler bulmak mümkünmüş. böyle şeyler okumak istiyorum bu aralar, istanbulun en iyi 10 dans yeri, istanbulun en iyi 10 oteli, en iyi 10 manzara en iyi 10 kahvaltı.. en iyi 10 listesini satsalar kesin alan ben olurdum. bazen evime kapanmak, bazen de bu şehri keşfedebilmek istiyorum.


beylerbeyinde, ekli fotodaki gibi bir kahvaltı yaptıktan sonra merakımdan patlayayazdığım turkuazooya gittik. dalabilmeyi çok isterdim, türkiye standartlarının üzerinde bir yer yapılmış bence. barselonada ve valenciada gezdiğim katana kadar akvaryumlarla aşık atabilesi olan bir yerdi. beklentilerimin çok üstündeydi, dolaşmak, o bilgilerin hepsin okumaya çalışırken aslında hiçbirini alkımda tutamamak acı bir tecrübeydi benim için. anne ahtapotun hikayesi çok acıklı itici bir hayvan olmasına rağmen. sıradaki akvaryum sevdam, floryadaki tematik akvaryum olacak büyük ihtimalle. bir de grupanyadan aldığım dolphinarium biletlerim var elimde hala.


ikeada azcık ev alışverişi yaptıktan sonra, soluğu caddedeki kırıntıda aldık.iki arkadaşımızı da kaptığımız gibi, keyifli bi yemek yiyerek yan bahçenin sonsuz oburluktaki kedisi ile oynayıp eve döndük.

evdeki 101 faslında söz etmiyorum bile. kumarın kraliçesi olmak isterdim.

pazar günü de,sabah kahvaltısına çengelköye gittik, tarihi çınaraltı kahvesinde çılgın bir kalabalık içinde kahvaltı ettik. çaylar geldi, yemekler börekler dışardandı. herkes hazırlıklıydı, biz acemiydik ama ortama ayak uydurduk. bu mekan aslında süper babadaki fikonun yeriymiş, bilenler ordan biliyor. istanbulda gizli saklı sandığım yerleri aslında bilen bir güruhun olması sinirimi bozuyor. onlar da benim için aynısını hissediyordur ama bazen kendimi herkesten çok istanbullu hissediyorum, halbuki bildiğim yerleri hep aynı. koysan sirkeciden öteye gidebilir miyim emin değilim, bilmek gerekir mi ondan bile emin değilim. ama sanki bir şeyi tamamen bilmeyince, kendimi bomboş hissediyorum, az bilmek bana hiç bilmiyormuşum hissi veriyor.

pazar günü de ümraniye ikea yaparak günümüzü sonlandırdık. bu kadar sosyalliğin ardından, eve kapanmak en doğal hakkımızdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder