24 Ekim 2010 Pazar

cultural blindness

bir süredir kendimi körelmiş hissediyorum. okumaz, izlemez, dinlemez, hiçbir şeyi takip etmez bir insanmışım gibi kendime ait bir dünya yaratıp, onun içinde bencilce sadece kendimle ilgili şeylere vakit ayırıyormuşum gibi. aslında bunun istanbulla mı yoksa iş hayatıyla mı ilgisi var pek emin değilim.

cuma günü aylar sonra dodoyu gördüm, buluştuk, o kendi sayısıyla 1532 kilo vermişti, istiklal mangonun önünde sarıldık birbirimize. görüşmeyeli iki buçuk ay olmuştu da, hiçbişi değişmemişti. son dönem dedikodularını aldık verdik, onun ajans hikayesini dinledim, kahkahalar attığımız şeyler oldu, gözümüzden yaşlar geldi, ara cafenin garsonlarına gıcık olduk vs vs.. dolu doluydu ama, güzeldi. son havadisleri almak, hala var olduğumu, istanbulda olduğumu hissettirdi bana.

dodo benim için çok özel, çok çok önemli bi insan, annesi de öyle. nitekim hayatımdan ne zaman yakınacak şeyler bulsam, ne zaman bir takım şeylerin kötüye gittiğini hissetsem sihirli değneğiyle çıkıveriyor öteki köşeden, aydınlanma yaşıyorum. yine iyi gelmesine ihtiyacım olan zamanlardan biriydi ve geldi.

cuma gecesi eve dönüp uyudum pıt pıt, cumartesi sabah erkencikten uyanıp kendimce pilates yaptım. bir power plate mevzusudur kasıp kavuruyor ortalığı, sürekli şehir fırsatlarında filan geliyor, adam gibi bi spor salonuna yazılıp kendisini tecrübe etme isteğim var. cumartesi sabahı kimse yoktu evde benden başka, kuzenin varlığı yoklukla birdi çünkü. gittim kendime üşenmeden adam gibi bir kahvaltı hazırladım, tek başımalığıma aldırmadan çayımı bile demledim. esaslı bir kahvaltı yaptım, odamı topladım, kıyafet dolabımdan çıkan tahta kurularından irite oldum, hala giydiğim kıyafetler yüzünden tik oluşmuş halde kaşınıyorum. hala yerleşememiş, bir türlü bana ait hissettirmeyen odama baktım. bir yere ev demek için, nelere sahip olmak gerektiğini merak ettim.

eğitimden arkadaşlarla kanyonda buluştuk, gloria jeanste bir soluk, numnumda daha uzun bir soluk aldık, iş dedikodularıyla dolduk taştık, aşktan, ilişkilerden, spordan, taşınmalardan bahsettik. bayram tatili, ilerdeki hayatımız derken bi insanın hayatta başına gelebilecek en güzel şeyin, kalabalık bir dost ortamı olduğunu yine anımsadım, yüzüm güldü.

sonrasında da kendimizi makrocentera attık kuzenle buluşup, akşamına girls night yapıp kadeh kadeh şarap içtik, o askerdeki sevgilisini anlattı, ben işimi anlattım. bildiği istanbulu ona yeniden anlattım, ayrı yataklarda çakırkeyif uykulara daldık.

bi haftasonu daha geçiverdi böylece, körelmişliğim şimdilik son buldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder