14 Ekim 2010 Perşembe

a purposeful life

Gözümü güne çok erken açtım sabahlardan biri yine, saat 06:13. İstanbula taşındığımdan beri tam bir koşturmaca içinde geçiyor hayatım, haftaiçleri iş akşamları spor, duş, yemek, kitap belki bi iki akşam dışarı çıkıp soluklanmaca..haftasonları da varsa feminen işler, yoksa aile, arkadaşlar derken haftalar geçiyor. İşe başlayalı somut olarak 2 ay olmuş, eğitim safhasını da katınca 4 aylık istanbullu oluveriyorum.

Çalışırken yaşanacak yer değil istanbul, bunu anladım bir şekilde karmaşasına alıyor seni, dinlenmek istediğin zamanlardan sonra bile yorgun buluyorsun kendini. Jelatin söylediğinde kızmıştım istanbulu sevmediği için, haksız değilmiş hani.

Ama öyle bir yanı var ki, bütün her şeyine rağmen kalbim sıcacık istanbula karşı, her defasında beni heyecanlandıran bi yanı var.

Haftasonu ankara yolları taştan, cumartesi gecesi arkadaşın doğum günü için fasıla gidiyoruz, meze diye bir yere. Gitmeyeli çok olmuştu mısır apartmanındaki pera palası saymazsam.

Hayatın gerçekten ne olduğunu unutuyormuşum gibime geliyor bazen..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder