10 Ağustos 2010 Salı

Ömrümün yarısıymış

İş hayatına gerçekten adım atmak yeni bir hayata başlamak demek, sabahları erkenden uyanmakla başlıyor, işyeri önündeki simitçilerle kanka olmakla devam ediyor, akşam otobüsteki tonlarca yorgun suratın arkasında yatan nedene ortaklık etmekle son buluyor.

Çalışmak, öğrenmek güzel, biraz tedirginlik edici, azcık da zihin yorgunluğu ama yine de güzel. Masama oturdum dün, bomboş ve kocaman bir masa, bürositi kırmızı kendisi koyu gri. Önce kırtasiye işlerini hallettim, masamda tray bile yoktu. Sonra çalışanlardan biri mavi ve turuncu iki tray getirip "hani çok renklisin ya, bu renkler masana yakışır" dedi. Kim olduğumu saklayamadığımı fark ettim, ne kadar iş hayatı artık ciddi olmam lazım desem de, renklerimden gram ödün vermediğime sevindim.

dün masamda sakin sakin otururken bi adam çıktı üst kata, adımı soyadımı söyledi "benim" diye seslendim çekingen bir tavırla, elindeki çiçeklere baktım. Bir kağıda imza atıverdim, "7 tane tomurcuk beyaz güle ve ortasındaki orkidelere" daldım, içinden bir kart çıktı, açtım okudum, gözlerim doldu, ellerim titredi heyecandan... Sevgili göndermiş meğer, diyor ki "hayatının yeni bir dönüm noktası olan iş hayatında başarılar diliyorum ve her zaman olduğu gibi burada da yanında olduğumu bilmeni istiyorum" altında adı soyadı vardı, ilk tepkim o soyadını taşımaktan ne kadar gurur duyacağımdı.

Çiçekleri masama koydum koklaya koklaya, ortasında simli kırmızı kalbe dokundum. aramızda 500 km yoktu, sevdiğim adam her an yanıbaşımdaydı.

Çiçekçiyi ilk gördüğümde annemlerdir sandım, ancak aile böylesi bi jest yapar gibime gelmişti, o an fark ettim sevgilinin de benim için çoktan aile olduğunu.

"seni buldum,
Arıyordum
Kaybetmem bi daha" demiş redd.

Bu mail Nokia E71 ile gönderilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder