1 Aralık 2010 Çarşamba

işyeri dedikodusuna kim hayır diyebilir

bu yazıyı sadece bir kişi için yazıyorum, kendisi öyle bir malzeme kaynağı ki sayfalarca döktürebilirim hakkında. sevgili müdür yardımcım.

32 yaşında bir insanın gerçekten de adam olmamış, yontulmamış olabilmesine sadece recep ivedik gibi bir karakterle aşina olmuş bünyem, işyerine gelip de kendisi ile tanışınca sarsıldı. ilk başladığım zamanlarda bile benimle karı kız muhabbeti yapmakta beis görmeyen biriydi. zaman içinde istemsiz ilerleyen samimiyet daha beter sözcüklere tanık oldu. aslında sıradan biri, çok sıradan, terfi almış olmasına rağmen ve işinin gereği dilini çok sık kullanması gerekirken ingilizce bilmiyor, yes/no, cat/dog ve birkaç alfabe harfinden ileri gitmeye dağarcığı ile % 97 itici bir insan kendisi.

görgüsüz tam kelime anlamıyla, bazen isyan edip "sen nasıl bana emir verebilecek konumdasın" demek istiyorum, çaresiz susuyorum.

bizim ekip iki kız iki erkek, artık zaman içinde birbirini anlayan, şaka yapan, iş yükünü paylaşan insanlar olduk. ama müdür yardımcım kendini küçük bir prenses sandığı için hiçbir şeye elini sürmüyor.

işyerinde canımı en çok yakan hikayelerden biriydi onunla ilgili olan. printerda kağıtların bittiğini fark etmiştim basmam gereken tonla şey varken, olması gereken yerde A4leri bulamadığım için birisinden rica edecektim, ortalıkta kimseyi göremediğim için, arşivden bir kutu kağıt çıkarmasını rica etmiştim. sanki ayaklarıma kapan demişim gibi suratıma bakmıştı, hiç unutamıyorum o ifadesini, cümlesi ile söyleyişindeki vurguya kadar kulaklarımda.. "benden ne istediğini farkında mısın, müdür yardımcısıyım ben, benim işim mi kağıt getirmek?" ben de sakinlikle "benim işim mi?" demiştim, "git başkasına söyle" demişti, o zamanlar böyle bir tavır asla beklemediğim için sinirden titremiştim. eli ayağı boşalmak derler ya, o misal. sekreter atlayıp laf sokmuştu benim yerime komplekslerini yen diye. öylece gözlerim dolu dolu köşede dururken şube erkeklerinden biri yanıma gelip noldu demişti, olayı anlatınca ben alırım diye atlamıştı hemen, yok ben yaparım dediğimde önümü kesip, sakın ama sakın onun dediğini yapma. bırak utansın yaptığından, utanacağı varsa demişti. bambaşka bir dünya olduğunu o zaman anlamıştım iş hayatının.

günler geçip de adamı daha iyi tanıdıkça asla hiçbir şey beklememem gerektiğini fark ettim, ne de olsa o her şeyi yapabilirdi. ilk başlarda ne de olsa üstüm diye sesimi çıkarmaz, her dediğini yaparken işi öğrendikçe hafif bir özgüven geldi, şimdi istediklerini yapmadığımda anlıyor, verdiği işi geri aldığı gibi kendisi yapıyor.

halbuki işleri çirkinleştirmeden yoluna soksaydık olmaz mıydı, neticesinde aynı amaç için çalışıyoruz?

sushico'ya öğlen yemeğine gittiğimizde, recep ivedik 2'deki sushico sahnesini anlatışını da unutamam, yemek için stickleri elime aldığım gibi bırakmıştım.

daha tonlarca itici tavrı, sözü var, şimdilik kafi. sonraya da malzeme kalsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder