9 Aralık 2010 Perşembe

üzmez o beni sarar beyaz beyaz pamuklara, devamdır ölene kadar senin bu kalp

sevgiliyle haftasonundan bir türlü bahsedemedim. güzel bir hikaye anlatasım vardı, koştum geldim,en nihayetinde gerçek olabilmiş bi sevgiden bahsedeyim dedim. 

cuma akşamı bostancı iskelesinde buluştuk, bookingcom üzerinden büyükada'da yerimizi ayarlamıştık, adaya doğru yola çıktık, dışarda oturduk dizdize eleleydik, birlikte olmadan geçen iki haftanın sonunda tatlı bir kaçamak yapıyorduk. çantamı aç dedim, suratıma baktı şaşkınlıkla, orda bi kutu olacak dedim, çantamdaki paşabahçe kutusunu çıkardı, üzerinde "hayat en güzel hediye" yazıyordu bir sticker ile, bir de keçeden yapılmış kırmızı kurdelesi vardı. kutuyu açtı, içinden çıkan bembeyaz kupaya baktı, üzerinde gümüş renkli bir şehir silüeti vardı, çok beğendi, işyerinde onla içeceğini söyledi, her daim yanında olabildiğim için sevindim. 

benim de sana süprizlerim var dedi, ikisini azçok biliyordum bir kolye demişti, bir tasarımcının ellerinden, sadece birtane var bu kolyeden, o da sadece sende, bir de kupan var demişti işyerinde kazara kırılan pespembe bardağımın yerine. önce minicik bi kutu çıkardı, ben açtım, içinden mavi bir ip çıktı, ucundaysa altın renkli iki kırlangıç, hani en sevdiğim figür olan kırlangıç, denizin rüzgarıyla salındı elimde kırlangıçlar, ona baktım, elini tuttum, o akşamın karanlığında, buz gibi burnumu dayadım yanağına, burnum kopacak gibiydi soğuktan, burnun üşümüş dedi, öpüverdi burnumdan, o an burnumla birlikte tüm bedenim ısındı. 

iskelede iniverdik, akşam saati olmasına rağmen yine kalabalıktı, balıkçıların arasından geçtik, bir markete uğrayıp su aldık, sonra pıt pıt otelimize geldik, oteld şahane karşılandık ve odaya gittik. iki haftanın özlemini dindirip o yorgunlukla yanyana uyuduk. 

gecenin bir yarısı uyanıp da onu yanıbaşımda bulmak gözlerimi dolduruyor, neden bilmem uykumun arasında hala yanımda mı diye yokluyorum onu, onun üstü açılsa üşümüştür diye ben uyanıyorum, bazen de kalkıyorum, üstümü örtüyor oluyor, seviyorum onu. 

cumartesi sabahı uyandık, kahvaltının terasta olduğunu biliyorduk ama martılar yanıbaşımızda koskoca istanbul manzarasında yiyeceğimizi bilmiyorduk, sağlam bir kahvaltı üstüne tavla oynadık o beni yapıştırdı, odamıza döndük, hazırlandık ve güne başlamak için yola koyulduk. fayton iyi hoş ve romantik olabilir ama tezek kokusu kesinlikle çekilmez, yine de buna bile gülebilmek içimi ısıtıyor. elele dolaştık adayı, tepeye kadar olmasa da çıktık, bir yerde ağaçların altına kurulduk, ben yere yattım, o göğsüme uzandı, ben saçını öptüm, o ellerimi. 16 aylık ilişkimizde en mutlu olduğum an, adada kucağıma yattığı andı, benimdi, bizdik, birlikteydik. 

akşama bira patates ile geçiştiridik yorgunlukla odamıza döndük. duşlarıımızı alıp yatağa kurulduk, kelime oyununa baktık bloombergde, ben her şeyi bilirken afferin akıllı sevgilime diyip beni öptü, sonra bi milyon canlı paraya sardırmıştık ki oda telefonumuz çaldı. resepsiyondan arıyorlarmış, eğer müsaitsek bize bir ikramları olacakmış. buyursunlar gelsinler dedik küçücük odamızın içinde, ışıklarımız çok açık değildi, 15 -20 dakika sonra kapı çaldı, sevgili açtı kapıyı, ekli fotoda gördüldüğü üzere bitter çikolata ile yapılmış bir fondü ve yanında muz dilimleri ile kırmızı şarap vardı. muhteşem bir jestti, sanki adada olmak yeterince romantik değilmiş gibi, bir de fondü ve şarapla şımarttılar bizi. 

bütün bu olanlardan sonra, koynuna sokulup sırnaşmaktan başka bir şey yoktu elimde, yanına sokuldum usulca, yorganı açtı, uzandım göğsüne, öylece uyuyakalmışım..

happily ever after.

insan sevince, başka biri oluyor sanki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder