27 Temmuz 2010 Salı

#88


cumartesi sabahına çok güzel uyandık, gece uykumun arasında onu bulmayı, elimi attığım yerde yanıbaşımda bulmayı, uyku sersemi gözlerle onu izlemeyi özlemişim tatlı tatlı. hani derler ya uyuyan erkeği izlemesi keyiflidir diye, bi fark görmedim ben.. gündüz gözü nasıl sevimliyse sevgili gözüme, uykusunda da hiçbir şey değişmeden baktım ona, aynı gözlerle, hep çok severek...

sabahın 7sinde bir açtık gözümüzü, 8.30'da bir daha.. yatak oyunları, şımarıklıklar, özlenen diyaloglar, gözlerinin içine baka baka durmak sadece, o çok sevdiğim "ev" dediğim göğsüne yatmak, saçlarımı öpmesi, kokusunu içine çekene dek derin nefesler alması. bir adamı sevmek böyle bişimiş demek ki.. anlatırken bile yüze tebessüm oturan anlar bileşkesi...


yatakta oturup gazete okuduk beraber, odanın kapısına bırakılan hürriyetin saçma haberlerine takıldık, birlikte okuduk, evlilikle ilgili saçma bir testi çözdük yatağın ortasına oturup. o sordu, ben cevapladım, verdiğimiz cevapların aynı olduğunu bilmek güzeldi. evliliğin getireceklerinden korkmadık, onu kel kalsa da seveceğimi söyledim, horlarsan duymazdan gelirim dedim.. onu güldürebilmeyi sevdim. arkasından sarıldım, o yumuşacık sırtını öptüm, ensesinden öperken "ensene adımı yazdırsana dövme diye" dedim, gülümsedi olumlu olumlu, "her daim ensende olurum" dedim, beni kavradığı gibi öptü, yanyana uzandık, göz kapaklarımdan öperken "iyi ki sevmişim seni" dedi, onunla hayatın ne kadar güzel olduğunu düşündüm.

kalkıp açlığımızı dindirmek için kahvaltıya koyulduk, azcık yürüyüp otelin ilerisinde buluştuk, taksiye atladığımız gibi levent üzeri bebek yokuşuna ordan da hisara gittik, nar'da yiğit'in tabağını yedik, bol bol çay içtik. sanki ona ellerimle hazırlamışım gibiydi kahvaltı, evimizin bahçesinde sakince oturuyorduk, etafımızda kimse yoktu. konuştuk, masanın üstünden uzanıp elini tuttum, o da bana sersem sersem öpücük attı. konuştuk, güldük, kazıkazan oynadık, kazandıkça kazandım, en büyük kazancın onun yanımda olması olduğunu bilerek kazıdım her bir kartı. arada bir dalıp gittiğimde "noldu?" dedi, onu ne çok sevdiğimi düşündüğümü söyleyemedim. kahvaltının üzerine bebek sahilinde yürüyüş yaptık elele, o sıcak diye üstünü çıkardı, yanımda üstsüz halde şortla dolaşırken onunla tatilde olmayı özlediğimi fark ettim. ayağımızın altında beton değil de ılık kumlar olmalıydı, benim de üstüm ince olmalıydı, altımda bikini olmalıydı canımız istediğinde serin suya girebilmeliydik. yine de mutluyuz diyerek yürümeye devam ettik, bebek neroya gittik, içeceklerimizi alıp koltuğa kurulduk, birlikteyken deniz manzarasının umrumuzda olmamasına şaşırdım, çünkü sadece birbirimize bakıyorduk, dış dünyada ne olup bittiği pek umrumuzda değildi, bizbize yetiyorduk. o an fark ettim sevgimizin ne kadar büyük olduğunu.

sıcaklara dayanamayıp yine odaya döndük, uyuduk uyandık, birlikte olmanın tadını çıkardık ve akşam yemeği için taksimin yolunu tuttuk, bambide ıslak burger yedik, midpointte dodoyla buluştuk, terasta deniz görmeyen tek masada oturduk üçümüz, bir şişe şarabı sevgiliyle içtim, fotoğraf çektik, üniversiteden arkadaşlara rastladık. uzun bir akşamın üstüne istiklal kalabalığında meydana yürüyüp evlere dağıldık, metroyla otele döndük, inip o 15 dakikalık yürürken her defasında onu öpmek, yanımda olduğunu bilmek öyle bir güzellikti ki, hala o hissi içimde taşıyorum. odaya döner dönmez üstümü değişmeye binbir kere üşenir halde sızıverdim. yatarken ona mesaj atmak yerine yanıbaşımda duran dudaklarını tutkuyla öpmenin ve öyle iyi geceler demenin yerini hiçbir şey alamıyor ne yazık ki..

onu hangi ara bu kadar sevdiğimi o kadar merak ediyorum ki..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder