25 Temmuz 2010 Pazar

sevdim seni bir kere

her şeyin çok yoğun olduğu bir zamanın ardından, artık odamda tek başıma kalmışlıkla yazıyorum bu sefer. günlerden cuma, sevgili 13:30'da otobüse binip yanıma gelecekken çıkan aksilikler, ananesinin hastaneye kaldırılması, yanında olmayı isteyişim, mesafe... onun yanıma gelemeyişi, ağlamam, üzülmem, ankıroya gitmeyi teklif ettiğimde gelme deyişi bana. hıçkırarak ağlamam, iş arkadaşlarımın yanında surat asmam, kızların beni yatıştırması ve sonra bi mesaj "ya otobüse bindiysem" diye. yine ağlamak ama bu sefer mutluluktan. onu ne kadar sevdiğimi böyle zamanlarda daha iyi anlıyorum, "aşk bi dengesizlik işi" diyor ya o çok sevdiğim şarkıda, aynen öyle işte, bi anım sonsuz mutlu, iki saniye sonram çöküş ama yine de seviyorum, çok seviyorum.

cuma akşamı taksime gittim onu karşılamak için, servisin geleceği yere gidip eski bir binanın önüne oturdum, en alt basamağına, görevli gelip kaldırdı, neymiş efendim apartman sakinleri kızıyormuş. apartman olmuş yüzyıllık, önündeki yol desenaşınmış, ben de kıçımla mermer merdiveni aşındıracak değildim ama kalktım. yanımdaki orta yaşlı karı koca çift destek çıktılar,azcık lafladık. siz nereye gidiyorsunuz muhabbetleri yaptık, ben bekliyorum dedim. gitmek mi zor beklemek mi dedi kadın, beklemek tabii ki dedim. hele bir de sevdiğini bekliyorsan daha zordur dedi, gülümsedim. demek o kadar belli ediyorum diye düşündüm içimden.

onlar gidince tekrar mermer merdivene oturdum, önümden geçen iki adamdan biri telefonla konuştuğu halde dönüp laf attı, "ayakkabılar güzelmiş" dedi, sinirlenip sevgiliye mesaj gönderdim, sonra telefonu kurcalamaya başladım, dalmışım, tepemde dikilen sevgiliyi görmedim, hemen zıpladım yerimden, boynuna sarıldım, kokusunu özlediğim o adama sarıldım, sıkıca tuttu beni, ne güzel olmuşsun sen dedi, onun için olduğunu söyleyemedim. elimi tuttu, hani hiç sevmediği o hal var ya, elele dolaşmak, işte öyle ben sesimi çıkarmadan elimi tuttu, yürüdük. şişhane metrosuna gittik, elele en sevdiğim yerlerden ilkine gittik, mano burgerde hem dodo & gülş ve aslı triosunu gördük, hem de kuzen ve sevgilisini. yemek yedik, asmalıya uğradık her zamanki çılgın kalabalığı ve havasızlığı üstünde olan yerde dolandık, en sevdiğim ikinci yer paranteze götürdüm onu ama yer yoktu, yola koyulduk.. gizli keşfim "we"ye gittik, oturduk birer bira içtik, o varken bi birayla kafası güzel oldum ben, hep sevmekten. kulağıma fısıldadı, hadi çabuk iç de odaya gidelim dedi, o kadar özlemiştim ki, dünyanın en güzel cümlesiydi o an söylediği. yanında yatmayı, bana sarılmasını, uykumun arasında beni öpmesini özlemişim. hergün onu rüyamda görürken yanımda yattığı ilk akşam hiç rüya görmedim, ona söyledim "rüyaların gerçek oldu ya, artık görmene gerek kalmadı" dedi, güldüm.

cumartesi sabahı, bir sonraki yazıya..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder