30 Haziran 2011 Perşembe

#194



cumatesi günü uyanır uyanmaz, havuz kenarına indik, a.çık büfe kahvaltının nimetlerinden yararlanıp üzerine serin serin tavlamızı oynadık. sevgili ilk başlarda, tavla sevmez bi' adamdı, gönlümü hoş tutmak istemesinden midir nedir beni hiç kırmadı, oynamamazlık etmedi. sürekli yenile yenile sonunda dişli bir rakip oldu bana, ellerimle bir frankenstein yarattım. eskiden oyunlarımız 6-0, 5-0, 5-1 filan biterdi zorlasak, şimdi sırayla gidiyoruz, 1-1, 2-1, 2-2, 3-2 heyecanla devam ediyor oyunlar, çoğunda yeniliyorum, gülüyoruz, arada edepsizleşip kalbini kırıyorum beni yendiği için, sonra sıfırdan başlayıp tekrar oynuyoruz.

havuz başında tavla sefasını da bitirdikten sonra arabamıza atladığımız gibi soluğu aya yorginin çiçeği burnunda mekanı babylonda alıyoruz. önce girişten gazetemizi ve araba için cdmizi alıyoruz, sonrasında içeri girip bomboş mekanda yer seçiyoruz. cuma akşamı erkenden yatmanın faydası, dilediğimiz minderi seçme lüksü oluyor. denize yakın, merdivenlere uzak, restorana yakın ağaç altı bir yere kuruluyoruz. birlikte ilk tatilimiz sayılır, ikimiz de tatlı bi heyecan içindeyiz. minderlere kuruluyoruz, o bana krem sürüyor ben ona, ara ara küçük öpücüklere boğuyor beni. rüzgarda gazete okumaya çalışıyor, ben kitaba yumuluyorum, iki sayfa okuyup pes ediyorum, birlikte sudokuya gömülüyoruz. sevgili aklımı çok çok meşgul ediyor, yanımdayken bile onu düşünüyorum, şimdiyi yaşıyor geleceği hayal ediyor geçmişin anılarında turlayıp duruyorum. zihnim hep onla dolu, sudokuyu çözemiyorum. birlikte çözelim diye elimden aldığı sudokuyu kendisi de çözemeyince pes edip en iyi bildiğimiz şeye, sevmeye odaklanıyoruz.

çimler ayağımızın altında, babylonun minderleri, ayayorginin dingin denizi ama tatlı esintili rüzgarı, çilekli frozenı, sahilde dolaşan pamuk midyecisi, süt mısırcıları ve radyobabylon müzikleri. tatlı bir uyuklama haliyle birlikte tadını çıkarıyoruz. bütün günümüz babylonda geçiyor, akşam saatleri iyie gelmişken zor kalkıyoruz, sırtımızda, bacaklarımızda minik güneş alerjileri, kızarmış tenlerimizle birlikte tekrar odanın yolunu tutuyoruz.

oteldekiler sürekli gülümsüyor, tam halamın kafası "güleryüzün sermayesi tükenmez" diyerek karşılıyorlar bizi. sevildiğimizi hissettiğimiz yerde, ait hissederken zamanı durdurmak istiyoruz, gücümüz yetmiyor. hayatta başka hiçbir şey yapmasak, sadece birlikte olsak, gezsek, görsek, yesek, içsek, öpsek, sevsek, sev.işsek ve bu döngüde hep devam etsek olur gibi geliyor. arada bir okusak, izlesek, çözsek, karışsak hatta..

cumartesi akşamını tamamen uyuyarak geçiriyoruz, odaya döndüğümüzde duş alıp azcık uzanıyoruz ve uyandığımızda gece 12.. karnın aç mı diye soruyor yarım ağız, yook diyorum. çıkalım mı diyor, yanımda kal diyorum. sarılıyor sıkıca, sabaha kadar öylec uyuyoruz.. gözümüzü açtığımızda saat sabah 8. tam 12 saattir uyuyoruz.

işte tam tatil yapıyoruz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder