9 Mayıs 2010 Pazar

#11

hatırladığım en güzel anlar istanbulda geçiyor, hafızama inatla kazıyorum ki silinmesinler, tebessüm etmek için neden bulamadığım zamanlarda hemen kullanmaya elverişli yerde dursun da bu anılar, çıkarayım istiyorum.

cumartesi günü heyecanla beklediğim botero sergisine gittik pera'da. pera müzesine daha önceden gittim mi hatırlamıyorum, belki çok küçükken gitmişimdir. girdiğim anda botero etkilerini sezdim, "hacimli" çizimler asansör kapılarında ve pera müzesi dükkanında karşıladı beni. beşinci kattan başlayarak dolanmaya başladım, her katını ayrı sevdim, duru çizimler, devasa haller ama asla şişman olmayan "hacimli" insanlar, latin amerika hayatı, ölüdoğalar her şey. sergi beklediğime değmekten de öte oldu benim için.

taksimde yemek molası verdik dodonun keşfi salad station'da , "istanbul" isimli salatayı yerinde yemiş olmak mutluluk için basit bir nedendi sadece. "şimdi" diye bir yerde soluklandık limonlu frozen içip dakikalarca oynadım kendisiyle, sonunda yarım bıraktım zaten. "şimdi" tuvaletlerinde ibrik olan, şirin fincan koleksiyonu olan bi' yer. cihangirde yürümek, çukurcuma, galata derken günü geçirmek. unutmadan, en sevdiğim dondurmacı "cremeria milano'da" dondurma yemiş olmak -tiramisu & karamel-

eve dönüp ufak bir molanın ardından cumartesi akşamı soluğu asmalıda aldık. asmalı mescit her zamanki gibi, çılgın bi kalabalık, adım atmak nerdeyse imkansız ve herkes amansızca birbirini kesiyor. ilginç olan asmalıda herkesin ultra güzel ve yakışıklı olması, kesmemek imkansız. kızlara bile baktım ne kadar güzeller diye... asmalıda yer bulamayınca klasik kaçamak mekanımız "we"ye gitmeye karar verdik, asmalıdan çıkmaya çalışmak bi cuma/cumartesi akşamını zorlamak için yeterli.

asmalının sonuna doğru tek sıra halinde yürüyoruz, tam sağımda bir masa garson aniden önüme çıkıp masanın başında duruyor, masada oturan 4 adama "masaları bi yarım saate topluyorum" diyor, bana yakın duran beyaz gömlekli, karizması hat safha adam garsona dönüp "bizim iki fıçı vardı, onları getir de sonra masayı toplarsın" diyor, bunu söylediği anda gözgöze geliyoruz, sanki adım fıçı da üstüme alınmışım gibi. bikaç saniye gözgöze gelmenin saatlerce sürdüğünü sandığım anlardan biri, adam gözlerini ayırmıyor ben de garson gitmesine rağmen bakıyorum adama, sanki garsona söylermişçesine gitmiş olan garsonun arkasından gözlerimin taa içine bakarak "bekliyorum" diyor, tutamadığım bir gülümseme yerleşiyor yüzüme, gülümsüyorum istemsiz o da gülümsüyor ama yol açıldı hareket etmek lazım, ilerliyorum. sağ omzumun üzerinden dönüyorum arkama, adam hala bakıyor, o anki kaba tabir ego'nun tarifi yok.

ayrılık sonrası bi kadını en mutlu eden şey, bence hala "güzel" ve "istenir" olduğunu bilmesi. hani ayrılıktan sonra çökmek, sevilmeyen olarak görmek değil de kendini, o erkek havuzunun ağzına kadar dolu olduğunu bilmek. eskiden saf aşka inandığım bi' dünya vardı, artık kendime şaşıyorum.

gün içinde birkaç kere daha başka başka adamlarla tekrarlanıyor bu bakışma hali, daha iyi daha güzel hissediyorum, sevdiklerim de yanımda, güzel yerlerdeyim, gülüyorum. istanbul iyi gelmesin de napsın?

gece we'de devam ediyor, uzun süredir alkol almadığım için biraz tedirginim ama rose şaraba, hele ki şişe açtırmaya hiç itirazım yok, adam başı iki kadeh düşmesi gereken yerde dodonun kadehine sarkıyorum, üç şişe sersemletiyor hafif, derken doritos kızları bitiyor, oy veriyoruz ve aşağıdaki bardan beş shot kazandığımızı söylüyorlar, dodo shotını bana veriyor iki taneyi deviriyorum, kuzen de bana pas atınca 3 kadeh üstüne 3 shot yapıp evin yolunu tutuyoruz.

çok keyifliyim, pek hatırlamıyorum uyuduğum zamanı ama gece birkaç mesaj atıvermişim, bir önceki blog da öyle mayhoş kafa yazılmış zaten.

pazar günü ayrı bir huzur, ondan da akşama bahsetmek lazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder