25 Haziran 2010 Cuma

Don't you wish?

Hava serin, hava yağmurlu, hava mütemadiyen karanlık, kötü geçen günler iyi hikayelerle harmanlanıyor. İki şansı oluyor insanın, ya iyileri gözünde büyütüp kötüleri görmezden gelmek ya da tam tersi. Ben genelde iyileri büyütmeyi seviyorum. O yüzden havanın bu aksiliği filan hiç umrumda değil hatta seviniyorum bile, sıcak havada çalışmak ne kadar keyifli olur emin değilim.

Bugün iş evraklar, kağıtlar ve bilgisayar arasında geçip durdu, arada bir sohbet ettik, işyeri olmasına aldırış etmeden kahkahalar attık, hiç de korktuğum gibi değilmiş çalışma hayatı, hayatın ufak bi yansıması işte, sorumluluklarını yerine getir, hoşgörülü ol ve boom, her şey yolunda. Bugün müdürüm acemiliğim ve salakça sorularım yüzünden "çıtır çerez" dedi bana, terfi edene kadar böyle kalacakmışım.

İşten çıkıp havanın tatlı serinliğinde yürümeye verdim kendimi, kulaklarımı takmak için durduğumda bikaç laf işittim sevimsiz, insanların gözlerinde akıllarından geçenleri görüp korktum yine de bildiğimi okuyup devam ettim yürümeye yarım saatimi aldı yürümek, starfaksa oturuverdim kuzeni bekliyorum şimdi. Trafik çılgın gibi, insanlar arabalarında gidip geliyorlar her yere bense ankaradaki düzenimi rahatımı bırakıp yürüyerek gitmeye çalışıyorum her yere, sıfırdan başlamak gibi biraz, alışıyorum hem de pek hızlı alışıyorum.

zihnimi bi süre askıya aldım, öyle havada salınıyor şimdilik. O değil de bu şehirde 3 hafta bitiverdi..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder