20 Haziran 2010 Pazar

yanılırsam çık karşıma göster kendini..

İnsan çalışma hayatına ucundan adım atmış olsa dahi haftasonlarının ne büyük kıymet olduğunu, cuma yorgunluğunu haftanın yorgunluğu diye tanımlamanın ne kadar yerinde olduğunu fark ediyor ister istemez.

Haftasonu da diğer günler gibi çabucak geçiverdi, cuma akşamı iş çıkışı teyzemleri görüverdim, akşama otele dönüp kendimi uykuya verdim, cumartesi sabahıysa kötü başladı ve güzel bitti.

hep bahsettiğim o adam, ayrıldığım ama aslında ayrılmayı pek beceremediğim adamla yine birlikteyiz, ona sorsam "hiç ayrı olmadık ki" diyor. Sorunlar aylardır üstüste geliyor, sorunlar karşısında hep azcık uğraşıp onu terk etmeye çalıştıkça ne kadar sabırsız ve bencil olduğumu gördüm. İlişki bu, tek başına olmuyor elbet ama ikimizin de hataları olduğunu kabullendik. Ben hatalarımı kabullenmeyi seven biri değilim, ister ego boost de ister küstah ama özür dilemek bile tarzım değil, yine de seviyorum bu adamı, alttan almak, kötü zamanlarında yanında olabilmek güzel geliyor bana.. Yine de, artık eskisi gibi iyimser değilim, öyle kollarımı açıp sana güveniyorum da diyemiyorum.

İçim bu kadar karmaşıkken, ona bu kadar kızgın ve kırgınken dengesizce ona ilerdeki evimizden, pazar sabahı yatakta okuyacağımız gazetelerden, gazete okurken beni öpmesinden bahsediyorum.. Yanlış anlamasın diye açıklama yapıyorum "sana şimdiki zamanda öyle kırgınım ki, şimdimiz öyle karanlık ki her şeyin güzel olacağına ve sorunları atlatacağımıza inanmak için kendimi gelecekte yaşıyormuş gibi düşlüyorum" diyorum, haklı buluyor beni, böylesi iyimserliklere ihtiyacımız olduğunu ama tekrar onun yanında güvende hissedeceğimi söylüyor.

İlişkilerin bir kuralı olsaydı keşke, ya da tarifler gibi olsaydı ilişkiler.. kıvamı tutturmak olsaydı tek derdimiz, tuzu fazla kaçırınca başımıza neler geleceğini bildiğimiz gibi hareketlerimizin sonuçlarını da öngörebilseydik keşke. Biri karşıma çıkıp "hata yapıyorsun, eski sevgiliden adam olmaz sevsen bile" deseydi, ona inanır mıydım yoksa kendim her defasında düşüp yara almayı sevdiğimden, kulaklarımı tıkar aynı adamı sevmeye devam eder miydim bilmiyorum..sonuçta taa ankaradan istanbula bir ilişkinin içindeyim, zamanın neler göstereceğini çok merak ediyorum.

İstanbula gelince, bir cumartesi klasiği olarak hisara kahvaltıya gidiverdik sade cafeye. Yanımda istanbullu çocuk, arkadaş ortamında tanışıp kaynaştığım, sevgiliyle aramın açılmasına sebebiyet çocuk. Kadınla erkeğin arkadaşlığına inanmasam da, bu yeni hayatımda karşı cinsten bi arkadaşa ihtiyacım var, oturup kanka muhabbeti yapmaya, ilişkilerden bahsedip görüş almaya ihtiyacım var. sabah otelden aldı beni, 9 buçuk filandı, arabaya gittim hemen, günaydınlaştık sanki sevgili yüzünden odada ağlama krizi geçiren ben değilmişim gibi neşeli indim yanına, eğer o sabah biri otel odasından çıkarmamış olsaydı beni, şu an nasıl olurdum bilmiyorum. Arabayla sahilden geçe geçe gittik, beşiktaştan başladı anlatmaya. lisede gittiği internet cafeden, çocukluğundan, güzel yemek yenecek yerlerden bahsetti, ben de ona toy story 3 afişi gösterdim, bütün çizgi filmlere benle gitme sözü verdi shrek'i de beraber izlemiş olduğumuz için. O anlattı ben dinledim, radyo frekanslarını söyledi tek tek, radyo eksen iyi çalar, bak joy fm şahanedir dedi, sevdiği şarkıları öğrendim. bi adamı tanıdım, dinledim, yeni birinin kalbinden geçenlerle aklından geçerken filtrelediklerini öğrendim. Uzun uzun sohbet ettik kahvaltıda, benim her defasında boğaza hayran bakışımdan bahsettik, köprüden her geçişimde hayretlere düşerken nasıl bunların kıymetini bilmediğini sordum ona, deniz kenarında yürüyorduk, sakince baktı bana "bu deniz hep burdaydı" dedi, sonra söylediğinden utandı. Yürümeye devam ettik, martılara sevindim, deniz kenarında balık ayıklayanlara kolay gelsin dedim, yüzünde öyle şaşkın bi ifade vardı ki.. Tarifi imkansız. "senleyken hayat sanki hep güzel bişimiş gibi" dedi, sustum, lafın başka yerlere gitmesinden, aramızın bozulmasından korktum. Suskunluğuma anlam veremedi, devam etti konuşmasına "o kadar pozitifsin ki seni görünce sanki hayatta hiç kötü bişi yokmuş gibime geliyor" dedi. neler hissettiğimi anlattım ona, istanbula taşınmış olmanın benim içln ne ifade ettiğini anlattım, o kadar iyi anladı ki beni, o sabah onunla olduğum için dua ettim.

Güneş tenimize değe değe arabaya yürüdük, üşenmeden karşıya geçtik, fenerbahçe parkındaki denize sıfır cafeye götürdü beni. Menüsünde sadece içecek ve gözleme olan o yere gittik, litrelerce su içip tavla oynadık saatlerce, efes one love festivale gitmek için plan yaptık, bin kere başka planlar uydurup değiştirdik sonunda eve gitmeye karar verdik ortak arkadaşları toplayıp. Tam kanka sohbetine bürünüp iğrenç belaltı muhabbetleri yaptık, bana "erkeksi dişi" dedi, pek hoşuma gitti. Pantalonumu çekip düzeltme şeklimden oturuşuma kadar her şeye karıştı, saflıkla patavatsızlık arasındaki çizgide duruşu öyle hoşuma gitti ki gün hiç bitmesin istedim.

Uzun zamandır içimin bu kadar rahat ettiği ve hiçbişi düşünmediğim bigün olmamıştı, mevsu bahis kişi blogumdan bihaber olsa da, içten içe o cumartesi için minnettarım kendisine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder