27 Haziran 2010 Pazar

run forrest run

sol gözümde çılgın bir seyirme ile yazıyorum bu satırları, göz seyirmesini gugılladım, yorgunlukmuş tek sebebi. yorgunum evet, hala kendimi tam anlamıyla istanbulda yaşıyor gibi hissetmediğimden, sanki bir şey olacak da istanbul bitecek, ya da benim hemen ankaraya geri dönmem gerekecekmiş gibi sonuna kadar yaşıyorum.

cuma günü iş çıkışında kuzenin evine gidiverdim, işten çıkıp yürümek inanılmaz bir keyif, arabalarında işlerinden dönen insanlara acıyarak baktım nedensiz, sanki arabasına aşık olan ben değildim bir zamanlar. istanbulun tadını çıkarmayı seviyorum ben, iş yorgunluğunu dinlemeden eve kadar yürüyebilmeyi, müzik dinlemeyi, diş fırçamı unuttuğum için 8. diş fırçamı almayı seviyorum. istanbulda kaldığım çok ev var, her birine bir diş fırçası bırakıyorum. "comet was here" temalı, varlığım unutulsun istemiyorum.

cumartesi günü feminen işler için güzellik salonu aramaya koyulduk, kuzen istanbullu olduğundan bildiği yerler var, şanslıyım ama yine de insanın alıştığı gibi olmuyor ki hiçbir şey. bildiğimiz yere gittik, kuaföre girdiğim gibi birinin bana seslendiğini duydum, inanmadığım için bakmadım bile, kime diyorum dedi, sonra çocukken aile dostlarının seslendiği şekilde seslendi bana, çok çok uzak akrabalardan biri, "ne işin var senin burda?" dedi sanki kendisinin de orda olması garip değilmiş gibi -almanyada yaşıyor yıldır- ayaküstü lafladık, işten bahsettik, olanlardan hikayelerden, gelecekten, benim kurmam gereken düzenden ve belirsizliklerden, kuvvet verdi bi, kalabalık diye çıktık, başka bi yere geçtik, adı sultan. güle güle girdik içeri, yüzün çok tanıdık dedi kuaför sahibi kadın, üzgünüm yeni taşındım dedim. sonra bizim ufak bi kızımız vardı eskiden buralı dedi, annemin adını söyledi nedense onu andırdın, ama bayadır ankarada yaşıyor dedi, gözlerim doldu çünkü bahsettiği annemdi. meğersem anneannemlerin kuaförüymüş, 79dan beri işletiyormuş orayı, herkes tanıdık bildik. anneannemin ölümünden bahsettik, kuzenin anneannesinden de.. aile geleneğini uzak bir şehirde devam ettirebilmek tuhafıma gitti, uzun uzun konuştuk, ben ananemi özledim, hayatımdaki yokluğuna içerledim yine de gülerek çıktım ordan.

kuzenin evi, yemek, tekrar otel odası, taksim, ıssız adamla meşhur olan eski 45likler mekanı, onun yanındaki klasik Türk mutfağı yemekleri yapan şirin yer, daha da şirin mekan sahibi, şarkılar, barış mançonun kara sevdasını dinlerken akla düşen bi adam, iki şişe miller, saati 12 sanırken 2.42 olması, nizamda kıymalı pide yemek, eve dönüş sabah 4. o pidenin üzerine uyumak, istanbullu çocuğun kanepesinde uyumak, sabah erkenden uyanmak ve pixar kısa animasyonlarını izlemek, sonra en sevdiğimi, canavarlar şirketini izlemek. gülmek uzun uzun, çocuklar gibi oyun oynamak. pazar sabahı, keyif, cihangire yollanmak, olivia'da kahvaltı ederken eski bi dostu beklemek, onunla susam sokaktaki susama gitmek, cihangiri turlamak. saatlerce konuşmak, parisi hatırlamak, hayatların değiştiğini görmek, büyümek ve büyürken ayrı kalmak. nişantaşı, dodoyu özlemek, canım cafe nero, inatla sigara içmemek. yorgunluk, göz seyirmesi, odaya gelmek. anneyle konuşmak, babayı çok çok özlemiş olmak, telefonu kapatınca yatağa kapanıp hıçkırarak ağlamak. blog yazıp rahatlamak ve şimdi, spor salonuna inip koşmak.. sonsuza kadar koşmak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder