5 Haziran 2010 Cumartesi

#37

bir bilgisayar bulup olanları, hazırlanmamı anlatamadım, tesadüflerden, gözyaşlarımdan bahsedemedim hiç. şimdi kuzenin sevgilisinin evinde. onun bilgisayarında yazıyorum.

taşınmak için anlık da olsa toparlanma süreci çok zor geçti, ne hangi eşyayı getirebileceğimi seçtim, ne de kitaplarımı, oyuncaklarımı getirebildim. oyuncak sever bi insanım ben, how to train your dragon oyuncaklarımı, monsters inc. oyuncaklarımı sırtlayıp getirmek istedim, yerim yurdum belli olmadığından mütevellit isteklerimin hepsi boğazıma düğüm oldu. bütün kıyafetlerimi indirdim, valizlerden taştım, boşalttım seçtim koydum yine olmadı. tokalarımı alsam şampuanım, şampuanımı alsam şortlarım kaldı. annemin birkaç hafta sonra yine gelirsin demesi üzerine yarım yamalak hazırladım valizimi, geldim. gittiğini anlamak için veda gerekir demiştim, bana en çok koyan sevdiklerimden ayrılmak oldu ama buraya gelince, her şeyin iyi olacağına inanmama sebebiyet insanlar olunca, hemen toparlandım.

öyle yoğun ki her şey. sözleşmeye giderken başıma gelen aksilikler, sonrasında komik şeyler ve şimdi hafiften istanbullu gibi hissetmeye başlamak. insanın bir yerde gerçekten sevdikleri varsa, hangi ülkede şehirde olduğunun pek de bir önemi olmuyor işin aslı. sadece özlenenler var..

cuma sabahı sözleşmeye giderken önce üsküdar sonra motorla kabataş arkasından feniküler ile taksim ve sonrasında metro ile genel müdürlük düşünmüştüm kafamda, saat 10a 25 kala yani tam sözleşmenin yapılmasına 25 dakika varken kabataşta fenikülerin bozulduğunu öğrendim. senelerdir istanbula gidip gelirim, o fenikülerin bir kere bile çalışmadığına tanıklık etmedim ben. şans işte, tam ne yapmam gerektiğini düşünüp "istanbullu genci" ararken iki turist geldi yanıma, taksim meydanını sordular, ağzımdan sadece "i'm lost too" lafı çıktı. sonra taksiye binip meydana gideceğimi söyledim, benle geldiler. yolda ordan burdan konuşurken kadın olan bana "you speak turkish fluently, where are you from?" dedi, gülümsedim. "i'm already turk" dedim, kadın belçikadan birkaç günlüğüne geldiğini anlattı, havadan, mevsimlerden, en sonunda fransadan bahsettik, birazcık fransızca konuştuk zaten yarım yamalak olan dilip ispanyolcaya durup durup paslı paslı konuştu. cihangirden geçti, o turistlerle beraber ben de şehrin yenisiydim aslında, hayatın nereye kadar tuhaflaşabileceğini düşündüm taksici kendince italyanca konuşurken. meydana geldiğimizde para vermek için cüzdanıma yöneldim, kadın yardımcı ve güleryüzlü olduğum için gerek yok dedi, bol şans diledi. istanbul sandığım kadar büyük değil sanırım, yine karşılaşırız dedi, good luck diye uğurladı beni.

yüzümde aydınlanma ile sözleşmeyi yapmaya gittim. sayfalarca doküman okuduktan sonra imzaladım ve resmi olarak çalışan haline geldim. kafamdaki soru işaretleri bitti, eğitim süresince otelde konaklayan, birkaç staj yapması gereken bir çalışanım artık.öğrenmem gereken milyon tane şey var ve herbiri için heyecanlanıyorum.

sözleşme sonrası çıkıp dodoya gittim, annesiyle oğluşu vinosuyla oturduk, lafladık. tüm samimiyetleri ile heyecanımı paylaştılar. yanlarındayken çoktan evimde hissediyordum zaten.

arkası sonra..

3 yorum:

  1. hoşgeldin (: tüm şans ve güzellikler de beraberinde gelsin umarım.

    YanıtlaSil
  2. :) heyecanlıyım...

    YanıtlaSil
  3. hoşbuldum, sonunda bilgisayarıma kavuştum da teşekkür yorumu yazabilirim :)

    YanıtlaSil